11. Hukuk Dairesi 2020/6018 E. , 2020/5284 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
11. Hukuk Dairesi 2020/6018 E. , 2020/5284 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 14.11.2018 tarih ve 2017/802 E. - 2018/762 K. sayılı kararın davacılar vekili ve davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nce verilen 17.01.2020 tarih ve 2019/307 E. - 2020/111 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, davalının yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarından SPK'ya ve yasal mevzuatlara aykırı, usulsüz bir şekilde para topladığını, müvekkillerinin de davalı şirkete para yatıran kişilerden olduğunu, davacıların paralarını talep etmesine rağmen paranın geri ödenmediğini ileri sürerek, davacılar ile davalı şirket arasında geçerli ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespitine ve ıslah dilekçesi ile neticeten 111.227,23 Euro'nun davalı tarafa verildiği tarihten itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ...Ş. vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmamakla birlikte, davacıların davalı şirkete yatırdığı paralardan daha fazlasını şirketten geri aldıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacılar vekili ve davalı şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce, davalı ...Ş. ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, taraflar arasında görülmekte olan davanın 05.12.2019 tarihinde 3332 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 4. madde kapsamında olduğu, 743 sayılı MK'nın 48 (4721 sayılı TMK 50. maddesi), 6762 sayılı TK'nın 7 ve 321 (6102 sayılı Yasa'nın 7/1 ve 371/5. maddeleri) ile 818 sayılı BK'nın 145 (6098 sayılı TBK'nın 166/2. maddesi) maddelerindeki düzenlemeler ve davalı gerçek kişiler hakkında sadece davalı şirket yöneticileri olmaları sıfatıyla şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin iddia gözönünde bulundurulduğunda 7194 sayılı Yasa'nın 41. maddesiyle 3332 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.11.2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun onama düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun onama düşüncesine katılmıyorum.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 14.11.2018 tarih ve 2017/802 E. - 2018/762 K. sayılı kararın davacılar vekili ve davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nce verilen 17.01.2020 tarih ve 2019/307 E. - 2020/111 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, davalının yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarından SPK'ya ve yasal mevzuatlara aykırı, usulsüz bir şekilde para topladığını, müvekkillerinin de davalı şirkete para yatıran kişilerden olduğunu, davacıların paralarını talep etmesine rağmen paranın geri ödenmediğini ileri sürerek, davacılar ile davalı şirket arasında geçerli ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespitine ve ıslah dilekçesi ile neticeten 111.227,23 Euro'nun davalı tarafa verildiği tarihten itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ...Ş. vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmamakla birlikte, davacıların davalı şirkete yatırdığı paralardan daha fazlasını şirketten geri aldıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacılar vekili ve davalı şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce, davalı ...Ş. ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, taraflar arasında görülmekte olan davanın 05.12.2019 tarihinde 3332 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 4. madde kapsamında olduğu, 743 sayılı MK'nın 48 (4721 sayılı TMK 50. maddesi), 6762 sayılı TK'nın 7 ve 321 (6102 sayılı Yasa'nın 7/1 ve 371/5. maddeleri) ile 818 sayılı BK'nın 145 (6098 sayılı TBK'nın 166/2. maddesi) maddelerindeki düzenlemeler ve davalı gerçek kişiler hakkında sadece davalı şirket yöneticileri olmaları sıfatıyla şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin iddia gözönünde bulundurulduğunda 7194 sayılı Yasa'nın 41. maddesiyle 3332 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.11.2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun onama düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun onama düşüncesine katılmıyorum.