13. Hukuk Dairesi 2016/26541 E. , 2019/10158 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
13. Hukuk Dairesi 2016/26541 E. , 2019/10158 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, bıçak ile iş yaparken bıcağın eline saplanması nedeniyle yaralanarak davalı hastaneye başvurduğunu, kendisine risk taşımayan bir ameliyat yapılacağının söylendiğini ve 11.09.2006 tarihinde davalı hastanede ameliyat edildiğini, lokal anestezinin yanında ağrı kesici olduğu söylenen bir de iğne yapıldığını, ameliyat sonrasında yapılan iğne ile bacağında yanma başladığını, kendisine durumun gecici olduğu söylenmesine rağmen zaman içinde bacağında uyuşma, karıncalanma, ağrı ve incelme başladığını, ayağının üstüne basamaz duruma geldiğini, maddi ve manevi olarak zarara uğradığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL maddi ve 75.000,00 TL manevi tazminatın ameliyat tarihi olan 11.09.2006 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsilini istemiş; bilahare ıslah sureti ile maddi tazminat talebini 100.000,00 TL'ye çıkartmıştır.
Davalı, ameliyat sonrasında davacıya ağrı kesici yaptırmasının önerildiğini, ancak hastanelerinde davacıya ağrı kesici iğne yapılmadığını, aksi düşünülse dahi kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacı, davalı hastanede kendisine yapılan iğne sonucu bacağında oluşan rahatsızlık nedeni ile uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talebi ile eldeki davayı açmıştır. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK 386-390)(TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile ... kuruluşları için de geçerlidir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan ve itiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmış; raporlarda “Dava konusu olayda kişiye gluteal bölgeden intramuskuler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek enjeksiyonun yapılması talimatını veren, gerekse enjeksiyonu uygulayan ... personeline herhangi bir kusur izafe edilemediği” yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı, ortaya çıkan sonuca enjekte edilen ilacın mı yoksa enjeksiyonun yanlış ve hatalı uygulanmasının mı neden olduğu hususunun kesin olarak ortaya konmadığı, İhtisas Kurulu raporuna itirazların Genel Kurul Raporu ile karşılanmadığı, zira Genel Kurul Raporunun İhtisas Kurulu Raporunun bire bir aynısı olduğunu belirterek; itiraz edilmiş ve üniversitelerden rapor alımasını talep edilmiştir. Her ne kadar Mahkemece, alınan raporlar uyarınca davanın reddine karar verilmiş ise de, alınan Adli Tıp Kurumu Genel Kurul Raporu, davalının itirazlarını karşılamadığı gibi, önceki raporu tekrarlar nitelikte olup soyut ifadeler içerdiğinden hüküm kurmaya elverişli değildir. Mahkemece üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalının sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın davacıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, bıçak ile iş yaparken bıcağın eline saplanması nedeniyle yaralanarak davalı hastaneye başvurduğunu, kendisine risk taşımayan bir ameliyat yapılacağının söylendiğini ve 11.09.2006 tarihinde davalı hastanede ameliyat edildiğini, lokal anestezinin yanında ağrı kesici olduğu söylenen bir de iğne yapıldığını, ameliyat sonrasında yapılan iğne ile bacağında yanma başladığını, kendisine durumun gecici olduğu söylenmesine rağmen zaman içinde bacağında uyuşma, karıncalanma, ağrı ve incelme başladığını, ayağının üstüne basamaz duruma geldiğini, maddi ve manevi olarak zarara uğradığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL maddi ve 75.000,00 TL manevi tazminatın ameliyat tarihi olan 11.09.2006 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsilini istemiş; bilahare ıslah sureti ile maddi tazminat talebini 100.000,00 TL'ye çıkartmıştır.
Davalı, ameliyat sonrasında davacıya ağrı kesici yaptırmasının önerildiğini, ancak hastanelerinde davacıya ağrı kesici iğne yapılmadığını, aksi düşünülse dahi kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacı, davalı hastanede kendisine yapılan iğne sonucu bacağında oluşan rahatsızlık nedeni ile uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talebi ile eldeki davayı açmıştır. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK 386-390)(TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile ... kuruluşları için de geçerlidir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan ve itiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmış; raporlarda “Dava konusu olayda kişiye gluteal bölgeden intramuskuler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek enjeksiyonun yapılması talimatını veren, gerekse enjeksiyonu uygulayan ... personeline herhangi bir kusur izafe edilemediği” yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı, ortaya çıkan sonuca enjekte edilen ilacın mı yoksa enjeksiyonun yanlış ve hatalı uygulanmasının mı neden olduğu hususunun kesin olarak ortaya konmadığı, İhtisas Kurulu raporuna itirazların Genel Kurul Raporu ile karşılanmadığı, zira Genel Kurul Raporunun İhtisas Kurulu Raporunun bire bir aynısı olduğunu belirterek; itiraz edilmiş ve üniversitelerden rapor alımasını talep edilmiştir. Her ne kadar Mahkemece, alınan raporlar uyarınca davanın reddine karar verilmiş ise de, alınan Adli Tıp Kurumu Genel Kurul Raporu, davalının itirazlarını karşılamadığı gibi, önceki raporu tekrarlar nitelikte olup soyut ifadeler içerdiğinden hüküm kurmaya elverişli değildir. Mahkemece üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalının sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın davacıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi