16. Hukuk Dairesi 2020/3399 E. , 2020/5473 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
16. Hukuk Dairesi 2020/3399 E. , 2020/5473 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen karara yönelik temyiz inceleme isteminin reddine ilişkin yukarda belirtilen ilamın karar düzeltme yolu ile incelenmesi ... tarafından süresinde istenilmekle; inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Afet Kadastrosu sonucunda, Çankırı İli Çerkeş İlçesi ... Köyü Yeşilören Mahallesi çalışma alanında bulunan 1 ada 2 parsel sayılı 58.914,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, arsa niteliği ile Hazine adına 1962 yılında tespit ve tescil edildikten sonra, 2005 yılında yapılan tesis kadastrosu sonucunda 153 ada 2 parsel numarasını almıştır. Davacılar ... ve ..., miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak, taşınmazın bir bölümünün adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hükmün, davacılardan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 08.06.2020 tarih 2016/17806-2020/1613 Esas, Karar sayılı ilamıyla, hükmü temyiz eden davacı ..., gerekçeli kararın tebliğ edildiği 22.03.2016 tarihi ile temyiz tarihi olan 11.04.2016 tarihleri arasında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesi uyarınca karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 432/1. maddesinde öngörülen 15 günlük temyiz süresi geçmiş olduğu gerekçesiyle, temyiz inceleme isteminin süre yönünden reddine karar verilmiş ve iş bu ret kararına karşı davacı ... tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Davacı ...'in temyiz dilekçesi ile birlikte aynı gün dosyaya sunduğu eski hale getirme dilekçesi ve ekindeki rapora göre; davacının temyiz süresi içinde iş kazası nedeniyle hastaneye kaldırıldığı, iki gün hastanede yattıktan sonra 10 gün rapor verildiği ve rapor süresi içinde temyiz süresinin dolduğu, raporun bitiminden itibaren üç gün içinde de temyiz talebi ile birlikte eski hale getirme talebinde bulunduğu ancak, Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sırasında temyiz dilekçesi ile birlikte verilen eski hale getirme talebinin gözden kaçırıldığı anlaşılmakla; somut olayda, davacı lehine 6100 sayılı HMK’nın 95. ve devamı maddelerinde düzenlenen eski hale getirme koşullarının oluştuğu ve davacının engel halin kalkmasından sonra süresi içinde temyiz talebinde bulunduğu anlaşıldığından, davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 08.06.2020 tarih 2016/17806 - 2020/1613 Esas, Karar sayılı temyiz inceleme isteminin süre yönünden reddine dair kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmekle temyiz incelemesine geçildi:
Dava, afet kadastrosu sonucu oluşan tapulu taşınmaz hakkında açılan kadastro öncesi hukuki nedene dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Davacılar, davalı Hazine adına kayıtlı bulunan çekişmeli 153 ada 2 parsel (Afet kadastrosu parseli 1 ada 2 parsel) sayılı taşınmazın bir bölümünün tapusunun iptaliyle adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmazın 1962 tarihinde yapılan kadastro işlemi nedeniyle tapuya tescilinden itibaren, dava tarihine kadar 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 7269 sayılı Yasa'nın 18. maddesi hükmü uyarınca yapılan kadastro işleminin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, çekişmeli taşınmazın önceden kadastroya tabi tutulmadığı ve davalı Hazine adına oluşturulan kaydın edinme nedeninin, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Anılan Kanunun 18. maddesinde 'Bu kanuna göre afet sebebiyle İmar ve İskan Bakanlığınca lüzum görülecek yerlerin kadastro ilanlarının yapılmasına, kadastro komisyonlarının kurulmasına lüzum kalmaksızın kadastro postalarına belediyece ve köy ihtiyar heyetince iki bilirkişi verilmek ve tasarruf tetkikleri, mahalli kadastro müdürü ve tapu fen memuru tarafından ifa olunmak suretiyle 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanununa göre, öncelikle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yaptırılır. Anlaşmazlıklar mahalli mahkemelerce hallolunur. Sözü edilen kadastro işlerine ilişkin uygulama İmar ve İskan Bakanlığı ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık arasında müştereken tespit edilecek esaslar dahilinde yapılır.' hükmüne yer verilmiştir. Belirtilen yasal düzenleme ile kadastro işlemlerinin o tarihte yürürlükte bulunan 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanununa göre yapılması öngörülürken; özellikle 'kadastro ilanlarının yapılması' ve doğacak anlaşmazlıkların 'mahalli mahkemelerde' çözüme bağlanması bakımından, 2613 sayılı Yasa'nın temel düzenlemelerinden uzaklaşıldığı görülmektedir. Ayrıca, Yasa'nın 18. maddesi hükmü gereği Devlet Bakanlığı ile İmar İskan Bakanlığı arasında 30.06.1972 tarihinde yapılan 'Afet Bölgelerinde Yapılacak Tapu ve Kadastro Hizmetlerine ilişkin' protokolde de, sadece kadastroya dair teknik hizmetlerin ne şekilde yapılacağına değinilmekle yetinilmiş, gerek yargı yeri belirlenmesi, gerekse kadastronun işleyişi ile ilgili ilanlara, yasa hükmü gereği yer verilmemiştir. Bilindiği üzere, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 1. maddesinde 'Bu kanunun amacı, memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilini kurmaktır.' denilmiş; böylece, amacı belirleyen madde hükmü, 'geometrik şekil' ve 'taşınmaz malların hak durumlarını saptamak' gibi iki temel işlevi yerine getiren kadastroyu da tanımlamıştır. 3402 sayılı Kanunda deyimini bulan 'amaç' ve 'kadastro' tanımı, yürürlükten kaldırılan 2613 ve 766 sayılı kanunlarda da benzeri ifadeler ile yer almıştır. Hemen belirtilmelidir ki; kanunların düzenlediği geometrik şekil ve hak durumunu belli etme tespitleri için, özel (Kadastro) ve genel (Asliye ve Sulh Hukuk) mahkemelerinde hak arama yolları açılmadan, kadastronun tüm evreleriyle tamamlandığı ve kadastral bir sicilin ortaya çıktığından söz edilemez. Başka bir deyişle, hak arama imkanı tanınmadan; özellikle, kadastro tutanağı kanunlarında yazılı yöntemine uygun biçimde kesinleştirilmeden ortaya çıkan sicil yok hükmündedir. Kuşkusuz, hak arama durumunda olan kişi ya da kişiler yönünden, yapılan kadastro tespit işlemini öğrenme önem taşır. Kanunlarda öğrenmenin ilanen tebliğ ve bizzat tebliğ yoluyla olacağı düzenlenmiştir. Nitekim; 2613 ve 766 sayılı kanunlar, kadastro tutanaklarının ilanen; itiraz halinde de komisyon kararlarının bizzat tebliğlerini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra, tasfiye niteliğindeki hak düşürücü süreler ile de dava ve talep hakları sınırlandırılmıştır. Genel mahkemelerde (Asliye Hukuk ya da Sulh Hukuk Mahkemelerinde) kadastro öncesi nedenlere dayanılarak açılacak tespitin iptali ve tescil davaları, 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde yazılı on yıllık hak düşürücü süre geçirilmeden açıldıklarının anlaşılması durumunda dinlenebilirler. Açıklanan nedenlerle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 7269 sayılı Yasa'nın 18. maddesi uyarınca 1968 yılında yapılan afet kadastrosu işlemine, genel kadastro anlamı verilip, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2003 gün ve 2003/130-121 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı gibi 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre uygulanmak suretiyle hüküm kurulması yerinde değildir.
Hal böyle olunca; Mahkemece, Afet Kadastrosu sonucu oluşan çekişmeli parsel hakkında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesindeki hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı gözetilmek suretiyle, davacı yönüyle işin esasına girilip iddia ve savunma doğrultusunda araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacının temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan karar düzeltme harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 19.11.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen karara yönelik temyiz inceleme isteminin reddine ilişkin yukarda belirtilen ilamın karar düzeltme yolu ile incelenmesi ... tarafından süresinde istenilmekle; inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Afet Kadastrosu sonucunda, Çankırı İli Çerkeş İlçesi ... Köyü Yeşilören Mahallesi çalışma alanında bulunan 1 ada 2 parsel sayılı 58.914,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, arsa niteliği ile Hazine adına 1962 yılında tespit ve tescil edildikten sonra, 2005 yılında yapılan tesis kadastrosu sonucunda 153 ada 2 parsel numarasını almıştır. Davacılar ... ve ..., miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak, taşınmazın bir bölümünün adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hükmün, davacılardan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 08.06.2020 tarih 2016/17806-2020/1613 Esas, Karar sayılı ilamıyla, hükmü temyiz eden davacı ..., gerekçeli kararın tebliğ edildiği 22.03.2016 tarihi ile temyiz tarihi olan 11.04.2016 tarihleri arasında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesi uyarınca karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 432/1. maddesinde öngörülen 15 günlük temyiz süresi geçmiş olduğu gerekçesiyle, temyiz inceleme isteminin süre yönünden reddine karar verilmiş ve iş bu ret kararına karşı davacı ... tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Davacı ...'in temyiz dilekçesi ile birlikte aynı gün dosyaya sunduğu eski hale getirme dilekçesi ve ekindeki rapora göre; davacının temyiz süresi içinde iş kazası nedeniyle hastaneye kaldırıldığı, iki gün hastanede yattıktan sonra 10 gün rapor verildiği ve rapor süresi içinde temyiz süresinin dolduğu, raporun bitiminden itibaren üç gün içinde de temyiz talebi ile birlikte eski hale getirme talebinde bulunduğu ancak, Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sırasında temyiz dilekçesi ile birlikte verilen eski hale getirme talebinin gözden kaçırıldığı anlaşılmakla; somut olayda, davacı lehine 6100 sayılı HMK’nın 95. ve devamı maddelerinde düzenlenen eski hale getirme koşullarının oluştuğu ve davacının engel halin kalkmasından sonra süresi içinde temyiz talebinde bulunduğu anlaşıldığından, davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 08.06.2020 tarih 2016/17806 - 2020/1613 Esas, Karar sayılı temyiz inceleme isteminin süre yönünden reddine dair kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmekle temyiz incelemesine geçildi:
Dava, afet kadastrosu sonucu oluşan tapulu taşınmaz hakkında açılan kadastro öncesi hukuki nedene dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Davacılar, davalı Hazine adına kayıtlı bulunan çekişmeli 153 ada 2 parsel (Afet kadastrosu parseli 1 ada 2 parsel) sayılı taşınmazın bir bölümünün tapusunun iptaliyle adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmazın 1962 tarihinde yapılan kadastro işlemi nedeniyle tapuya tescilinden itibaren, dava tarihine kadar 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 7269 sayılı Yasa'nın 18. maddesi hükmü uyarınca yapılan kadastro işleminin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, çekişmeli taşınmazın önceden kadastroya tabi tutulmadığı ve davalı Hazine adına oluşturulan kaydın edinme nedeninin, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Anılan Kanunun 18. maddesinde 'Bu kanuna göre afet sebebiyle İmar ve İskan Bakanlığınca lüzum görülecek yerlerin kadastro ilanlarının yapılmasına, kadastro komisyonlarının kurulmasına lüzum kalmaksızın kadastro postalarına belediyece ve köy ihtiyar heyetince iki bilirkişi verilmek ve tasarruf tetkikleri, mahalli kadastro müdürü ve tapu fen memuru tarafından ifa olunmak suretiyle 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanununa göre, öncelikle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yaptırılır. Anlaşmazlıklar mahalli mahkemelerce hallolunur. Sözü edilen kadastro işlerine ilişkin uygulama İmar ve İskan Bakanlığı ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık arasında müştereken tespit edilecek esaslar dahilinde yapılır.' hükmüne yer verilmiştir. Belirtilen yasal düzenleme ile kadastro işlemlerinin o tarihte yürürlükte bulunan 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanununa göre yapılması öngörülürken; özellikle 'kadastro ilanlarının yapılması' ve doğacak anlaşmazlıkların 'mahalli mahkemelerde' çözüme bağlanması bakımından, 2613 sayılı Yasa'nın temel düzenlemelerinden uzaklaşıldığı görülmektedir. Ayrıca, Yasa'nın 18. maddesi hükmü gereği Devlet Bakanlığı ile İmar İskan Bakanlığı arasında 30.06.1972 tarihinde yapılan 'Afet Bölgelerinde Yapılacak Tapu ve Kadastro Hizmetlerine ilişkin' protokolde de, sadece kadastroya dair teknik hizmetlerin ne şekilde yapılacağına değinilmekle yetinilmiş, gerek yargı yeri belirlenmesi, gerekse kadastronun işleyişi ile ilgili ilanlara, yasa hükmü gereği yer verilmemiştir. Bilindiği üzere, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 1. maddesinde 'Bu kanunun amacı, memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilini kurmaktır.' denilmiş; böylece, amacı belirleyen madde hükmü, 'geometrik şekil' ve 'taşınmaz malların hak durumlarını saptamak' gibi iki temel işlevi yerine getiren kadastroyu da tanımlamıştır. 3402 sayılı Kanunda deyimini bulan 'amaç' ve 'kadastro' tanımı, yürürlükten kaldırılan 2613 ve 766 sayılı kanunlarda da benzeri ifadeler ile yer almıştır. Hemen belirtilmelidir ki; kanunların düzenlediği geometrik şekil ve hak durumunu belli etme tespitleri için, özel (Kadastro) ve genel (Asliye ve Sulh Hukuk) mahkemelerinde hak arama yolları açılmadan, kadastronun tüm evreleriyle tamamlandığı ve kadastral bir sicilin ortaya çıktığından söz edilemez. Başka bir deyişle, hak arama imkanı tanınmadan; özellikle, kadastro tutanağı kanunlarında yazılı yöntemine uygun biçimde kesinleştirilmeden ortaya çıkan sicil yok hükmündedir. Kuşkusuz, hak arama durumunda olan kişi ya da kişiler yönünden, yapılan kadastro tespit işlemini öğrenme önem taşır. Kanunlarda öğrenmenin ilanen tebliğ ve bizzat tebliğ yoluyla olacağı düzenlenmiştir. Nitekim; 2613 ve 766 sayılı kanunlar, kadastro tutanaklarının ilanen; itiraz halinde de komisyon kararlarının bizzat tebliğlerini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra, tasfiye niteliğindeki hak düşürücü süreler ile de dava ve talep hakları sınırlandırılmıştır. Genel mahkemelerde (Asliye Hukuk ya da Sulh Hukuk Mahkemelerinde) kadastro öncesi nedenlere dayanılarak açılacak tespitin iptali ve tescil davaları, 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde yazılı on yıllık hak düşürücü süre geçirilmeden açıldıklarının anlaşılması durumunda dinlenebilirler. Açıklanan nedenlerle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 7269 sayılı Yasa'nın 18. maddesi uyarınca 1968 yılında yapılan afet kadastrosu işlemine, genel kadastro anlamı verilip, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2003 gün ve 2003/130-121 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı gibi 3402 sayılı Kanun'un 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre uygulanmak suretiyle hüküm kurulması yerinde değildir.
Hal böyle olunca; Mahkemece, Afet Kadastrosu sonucu oluşan çekişmeli parsel hakkında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesindeki hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı gözetilmek suretiyle, davacı yönüyle işin esasına girilip iddia ve savunma doğrultusunda araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacının temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan karar düzeltme harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 19.11.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.