20. Hukuk Dairesi 2016/13445 E. , 2019/2439 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
20. Hukuk Dairesi 2016/13445 E. , 2019/2439 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının ... köyü, ... mevkiinde kaim 545 parsel sayılı taşınmazı 11/04/1996 tarihinde 5.000 TL bedelle satın aldığını, davacının tapu kayıtlarına güvenerek taşınmazın 545 m² olduğunu görerek alım satım esnasında bu miktar üzerinden pazarlık yapılarak bedel ödendiğini, ilk tapu kütük bilgilerinin oluşturulmasında tapu ve kadastro müdürlüğünün yüzölçümü hesap cetvelinde maddi hata yapılarak taşınmazın metrekare alan birim değerinin yanlış yazıldığını, davacının satın aldığını taşınmazın yüzölçümünün esasında 266,87 m² olduğunun tespit edildiğini ve yenileme tescil işlemlerinin 03/10/2011 tarihinde tapu siciline tescil edildiğini, tapu sicilinde yapılan hata nedeniyle davacının zarara uğradığını, Hazinenin tapu sicilinden doğan zararlardan sorumlu olduğunu, taşınmazın rayiç değerlerinin değişiklik gösterdiğini, zararın davacı tarafından net olarak bilinmediğini, şimdilik 10.000 TL tazminatın davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davalı ... vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmişse de; delillerin değerlendirilebilmesi için yeterli inceleme yapılmadan hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; dosya içeriğinden dava konusu eski 545 parsel sayılı taşınmazın 1961 yılında yapılan kadastro sonucu 545 m² yüzölçümü ve bağ vasfıyla ... Köse adına tespit ve tescil edildiği, 11/04/1996 tarihinde yapılan satış ile 545 m² olarak davacı adına tescil edildiği, yörede 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu dava konusu taşınmazın 116244 ada 24 parsel sayısı ile 266,87 m² yüzölçümü ile 03/10/2011 tarihinde tescil edildiği, taşınmazda meydana gelen yüzölçüm azalmasından dolayı davacının eldeki davayı 25/11/2015 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu taşınmazın yüzölçümünde azalma meydana gelmiş olup, mahkemece inceleme ve keşif yapılarak uygulama kadastrosu sırasında taşınmazın çapında bir değişiklik olup olmadığı, taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın çap değişikliğinden mi yoksa hesap hatasından mı kaynaklandığı araştırılmamıştır.
4721 sayılı TMK'nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ''Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur'' hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK'nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi hükmüne göre, tazminata hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanı sıra, tapu sicilinin tutulması nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır.
Genel arazi kadastro çalışmaları sırasında tespit ve tescile tâbi tutulan çekişmeli taşınmazın, sonradan 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama ile yüzölçümü azalmış ise de, azalmanın nereden kaynaklandığı, komşu parsellere bir kayma olup olmadığı, varsa kadastro işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek tapu iptali istenebileceği, davacı bu şekilde zararını karşılayabilecekse Hazinenin zarardan sorumlu olmayacağı düşünülmeli ise de mahkemece keşif yapılmak sureti ile taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın nedeni belirlenmemiştir.
Bu durumda, taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın hangi işlem sebebiyle oluştuğunun tespit edilmesi, uygulama kadastrosu sırasında dava konusu taşınmazın çapında bir değişiklik olup olmadığı, bunun belirlenebilmesi için eski ve yeni paftanın ölçekleri eşitlenmek sureti ile bilgisayar ortamında çakıştırma yapılarak herbir paftadaki sınırın farklı renkli kalemlerle gösterilmek sureti ile bilirkişilerce rapor düzenlenmesi, taşınmazın çapında bir değişiklik olduğu ve komşu parsellere kayma olduğunun belirlenmesi halinde davacının açacağı tapu iptal davası ile zararını karşılayabileceği, taşınmazın çapında bir değişiklik olmamasına rağmen, taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmişse bu durumda davacının tazminat hakkının tapu sicilinin yanlış tutulmuş olması nedeni ile doğduğu gözetilerek, zararın doğduğu tarih (uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarih) itibari ile taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal metodu, arazi olduğunun belirlenmesi halinde net gelir yöntemiyle uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarihteki gerçek değerinin hesaplattırılması, bu şekilde tapu sahibinin gerçek zararının saptanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken delilleri hatalı değerlendirilerek verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 09/04/2019 günü oy birliği ile karar verildi.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının ... köyü, ... mevkiinde kaim 545 parsel sayılı taşınmazı 11/04/1996 tarihinde 5.000 TL bedelle satın aldığını, davacının tapu kayıtlarına güvenerek taşınmazın 545 m² olduğunu görerek alım satım esnasında bu miktar üzerinden pazarlık yapılarak bedel ödendiğini, ilk tapu kütük bilgilerinin oluşturulmasında tapu ve kadastro müdürlüğünün yüzölçümü hesap cetvelinde maddi hata yapılarak taşınmazın metrekare alan birim değerinin yanlış yazıldığını, davacının satın aldığını taşınmazın yüzölçümünün esasında 266,87 m² olduğunun tespit edildiğini ve yenileme tescil işlemlerinin 03/10/2011 tarihinde tapu siciline tescil edildiğini, tapu sicilinde yapılan hata nedeniyle davacının zarara uğradığını, Hazinenin tapu sicilinden doğan zararlardan sorumlu olduğunu, taşınmazın rayiç değerlerinin değişiklik gösterdiğini, zararın davacı tarafından net olarak bilinmediğini, şimdilik 10.000 TL tazminatın davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davalı ... vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmişse de; delillerin değerlendirilebilmesi için yeterli inceleme yapılmadan hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; dosya içeriğinden dava konusu eski 545 parsel sayılı taşınmazın 1961 yılında yapılan kadastro sonucu 545 m² yüzölçümü ve bağ vasfıyla ... Köse adına tespit ve tescil edildiği, 11/04/1996 tarihinde yapılan satış ile 545 m² olarak davacı adına tescil edildiği, yörede 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu dava konusu taşınmazın 116244 ada 24 parsel sayısı ile 266,87 m² yüzölçümü ile 03/10/2011 tarihinde tescil edildiği, taşınmazda meydana gelen yüzölçüm azalmasından dolayı davacının eldeki davayı 25/11/2015 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu taşınmazın yüzölçümünde azalma meydana gelmiş olup, mahkemece inceleme ve keşif yapılarak uygulama kadastrosu sırasında taşınmazın çapında bir değişiklik olup olmadığı, taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın çap değişikliğinden mi yoksa hesap hatasından mı kaynaklandığı araştırılmamıştır.
4721 sayılı TMK'nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ''Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur'' hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK'nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi hükmüne göre, tazminata hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanı sıra, tapu sicilinin tutulması nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır.
Genel arazi kadastro çalışmaları sırasında tespit ve tescile tâbi tutulan çekişmeli taşınmazın, sonradan 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama ile yüzölçümü azalmış ise de, azalmanın nereden kaynaklandığı, komşu parsellere bir kayma olup olmadığı, varsa kadastro işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek tapu iptali istenebileceği, davacı bu şekilde zararını karşılayabilecekse Hazinenin zarardan sorumlu olmayacağı düşünülmeli ise de mahkemece keşif yapılmak sureti ile taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın nedeni belirlenmemiştir.
Bu durumda, taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın hangi işlem sebebiyle oluştuğunun tespit edilmesi, uygulama kadastrosu sırasında dava konusu taşınmazın çapında bir değişiklik olup olmadığı, bunun belirlenebilmesi için eski ve yeni paftanın ölçekleri eşitlenmek sureti ile bilgisayar ortamında çakıştırma yapılarak herbir paftadaki sınırın farklı renkli kalemlerle gösterilmek sureti ile bilirkişilerce rapor düzenlenmesi, taşınmazın çapında bir değişiklik olduğu ve komşu parsellere kayma olduğunun belirlenmesi halinde davacının açacağı tapu iptal davası ile zararını karşılayabileceği, taşınmazın çapında bir değişiklik olmamasına rağmen, taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmişse bu durumda davacının tazminat hakkının tapu sicilinin yanlış tutulmuş olması nedeni ile doğduğu gözetilerek, zararın doğduğu tarih (uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarih) itibari ile taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal metodu, arazi olduğunun belirlenmesi halinde net gelir yöntemiyle uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarihteki gerçek değerinin hesaplattırılması, bu şekilde tapu sahibinin gerçek zararının saptanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken delilleri hatalı değerlendirilerek verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 09/04/2019 günü oy birliği ile karar verildi.