22. Hukuk Dairesi 2017/22768 E. , 2019/11217 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının paletçi olarak davalıya ait işyerinde 19.01.2009 tarihinde çalışmaya başlamasına rağmen sigortasının 25.03.2009 tarihinde başlatıldığını, çalışma devam ederken 12.03.2014 tarihinde işten çıkışının yapılıp tekrar 01.04.2014'te girişin yapıldığını öğrendiğini, işverence işe gelmemesinin istenilmesi üzerine işe gitmediğini, iş sözleşmesinin devamsızlık nedeniyle feshedilmesinin kötüniyetli olduğunu belirterek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacı vekilince dava dilekçesinde tanık deliline dayanıldığı, tanıklarını bildirmesi için 2 hafta kesin süre verildiği, kesin süre içinde tanık listesini sunmadığından, davacının iddialarını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1- Taraflar arasında verilen sürede davacının tanık listesinin bildirilmemesi nedeniyle davacı tanıklarının dinlenip dinlenmeyeceği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 240/2 madde de; 'Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez ' hükmü yer almaktadır.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikle getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uymamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Savunma hakkı Anayasamızın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde 'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır.
İddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usûl hukukumuza yansıtılmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın 'açıklama ve ispat hakkı'nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının, usul hukuku hükümlerine aykırı olarak ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur
Somut uyuşmazlıkta; davacı, dava dilekçesinde tanık deliline dayanmıştır. 10.09.2015 tarihli ön inceleme duruşması olarak görülen duruşmada davacı vekiline tanık listesi sunması için iki hafta kesin süre verilmiş, bir sonraki duruşmaya davacı vekili katılmış fakat tanık listesi vermemiş, 24.12.2015 tarihli duruşmaya ise davacı asil katılmış olup davalı mazeret vermiş, davacı asil mahkemede feshe ilişkin tanık dinletmek istediğini beyan etmiş aynı gün Mahkemece davanın reddi yönünde hüküm kurulmuştur. Mahkemece, davacıya tanık listesini sunması için verilen kesin süreye ilişkin ara kararda, kesin sürenin yasal sonuçları hatırlatılmadığı gibi, delillerin celbinde kullanılmak üzere yatırılması gereken avans da dökümü yapılarak açıklanmamıştır.
Hal öyle olunca; Mahkemece, davacı tarafa tanık delili için ikame etmesi gereken avansı da yatırmak üzere usulüne uygun kesin süre verilerek sonucuna göre yargılamaya devam edilmesi gerekir. Bu husus gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
2- Kabule göre de; Mahkemece davacı vekili tarafından dava dilekçesinde tanık deliline dayanıldığı, tanıklarını bildirmesi için 2 hafta kesin süre verildiği, kesin süre içinde tanık listesini sunmadığından, davacının iddialarını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddi hatalı olmuştur. İspat yükünün kime ait olduğu her bir alacak kalemi açısından ayrıca değerlendirilmelidir. Mesala Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile ispatlamalıdır. Ücret alacağı konusunda da ücretin ödendiğini ispat yükümü işverene aittir. Ayrıca feshin haklı nedene dayandığının ispatı da işverene düşmektedir. Fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil çalışma iddiasını ispat yükümü işçiye, işçi iddiasını ispat etmişse ödemeyi ispat görevi işverene aittir. Bu durumda davacının tüm taleplerinin, davacı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle reddi de isabetsiz olmuştur.
SONUÇ: Temyiz olunan yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 21.05.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.
22. Hukuk Dairesi 2017/22768 E. , 2019/11217 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 29 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen İctihat
-
- 0 Cevaplar
- 30 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 7 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 27 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 28 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat