23. Hukuk Dairesi 2016/8197 E. , 2020/1 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
23. Hukuk Dairesi 2016/8197 E. , 2020/1 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili; müvekkil şirkete ait hastanede, davalı şirkete ait hastanenin sağlık hizmeti alanları için gerekli laboratuar çalışmalarının yapıldığını, bununla ilgili olarak taraflar arasında 21/10/2013 tarihli hizmet sözleşmesi düzenlendiğini, davalı şirkete faturalar kesildiğini,davalı tarafın fatura bedellerini bugüne kadar ödemediğini, bunun üzerine icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, davalının alacağın % 20'sinden aşağı olmamak üzere icra tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili; fatura bedellerinin çok fazla olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamında; davalı şirketin SGK'ya ödeme yaparken yapması gereken indirim oranının tanzim olunan faturalarda belirtileceğine ilişkin taraflar arasındaki sözleşmede bir hüküm bulunmadığı, taraflar arasında davalı şirketin iddia ettiği şekilde bir mutabakat varsa dahi bu anlaşmaya uyulmadan tanzim olunan takibe konu faturaları davalı şirketin kabul ettiği, basiretli tacir olmanın gereği olarak faturalara itiraz etmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacakla ilgili itirazın iptaline ilişkindir.
YHGK'nın 17.10.2012 tarih ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK'nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E. 397 K. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, s. 737, 740).
Somut olayda; davacı tarafça icra inkar tazminatı talep edilmiş, mahkemece bu talep reddedilmiştir. Dava, itirazın iptali ile takibin devamına ilişkin olup alacağın, davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğu gözetilerek, yargılama sonunda itirazın haksızlığı belirlenen alacak tutarı üzerinden davacı yararına İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle bu istemin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili; müvekkil şirkete ait hastanede, davalı şirkete ait hastanenin sağlık hizmeti alanları için gerekli laboratuar çalışmalarının yapıldığını, bununla ilgili olarak taraflar arasında 21/10/2013 tarihli hizmet sözleşmesi düzenlendiğini, davalı şirkete faturalar kesildiğini,davalı tarafın fatura bedellerini bugüne kadar ödemediğini, bunun üzerine icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, davalının alacağın % 20'sinden aşağı olmamak üzere icra tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili; fatura bedellerinin çok fazla olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamında; davalı şirketin SGK'ya ödeme yaparken yapması gereken indirim oranının tanzim olunan faturalarda belirtileceğine ilişkin taraflar arasındaki sözleşmede bir hüküm bulunmadığı, taraflar arasında davalı şirketin iddia ettiği şekilde bir mutabakat varsa dahi bu anlaşmaya uyulmadan tanzim olunan takibe konu faturaları davalı şirketin kabul ettiği, basiretli tacir olmanın gereği olarak faturalara itiraz etmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacakla ilgili itirazın iptaline ilişkindir.
YHGK'nın 17.10.2012 tarih ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK'nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E. 397 K. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, s. 737, 740).
Somut olayda; davacı tarafça icra inkar tazminatı talep edilmiş, mahkemece bu talep reddedilmiştir. Dava, itirazın iptali ile takibin devamına ilişkin olup alacağın, davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğu gözetilerek, yargılama sonunda itirazın haksızlığı belirlenen alacak tutarı üzerinden davacı yararına İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle bu istemin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.