1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİNDEN DÖNME, BAKACAK OLANIN SAYGISIZ DAVRANMASI

Gönderilme zamanı: 26 Kas 2021, 11:34
gönderen Hepsihukuk
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/2400
KARAR: 2014/68

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; ...Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nden verilen 20.09.2012 gün ve 2012/428-396 sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 25.09.2013 gün ve 2013/1-146 E., 2013/1402 K. Sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesine aykırılık hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin kayden maliki olduğu 12 nolu parselin ½ payını, ikinci eşinin kızı olan davalı evlatlığına ölünceye dek bakma akti ile temlik ettiğini, davalının tutarsız ve saygısız davranışlarının özellikle son dönemde artarak devam ettiğini, henüz bakıma muhtaç olmayan davacının gelecekte kendisine karşı bu bakım sorumluluğunu davalının yerine getirmeyeceğine inandığını ileri sürerek, haklı sebeplere dayalı olarak sözleşmeyi feshettiğinin kabulü ile davalı adına kayıtlı tapu kaydının iptali ve davacı adına tescilini istemiştir.

Davalı vekili, davalının bakım borcunu yerine getirdiğini bildirerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının iddiasını kanıtlayamadığı ve davalının bakım borcunu yerine getirdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; davacı yanın temyizi üzerine hüküm ,Özel Dairece yukarda metni aynen alınan ilamla bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmesi üzerine, Hukuk Genel Kurulu tarafından Özel Daire bozma ilamı gibi hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Hukuk Genel Kurulu kararına karşı davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde, sözleşmenin feshi hususu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 517.maddesi ve yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 617.maddesinde düzenlenmiştir.Buna göre, sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hale gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hale getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir.

Somut olayda; davacının 12 nolu parseldeki ½ payını 1993 yılında , eşi ve davalının annesi olan dava dışı Meliha’ya bağışladığı, kalan ½ payını da 11.04.2002 tarihinde ölünceye kadar bakma koşulu ile evlatlığı olan davalıya temlik ettiği, davacının, davalıya karşı, daha evvel 30.10.2007 tarihinde kendisine bakılmadığı iddiası ile tapu iptali ve tescil davası açtığı, ancak yargılama sırasında feragat etmesi nedeniyle davanın reddine karar verildiği ve kararın 25.04.2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Hukuk Genel Kurulu'nda bu kez yapılan görüşmelerde ; davacının, dava dilekçesinde davalının kendisine bakmadığını ileri sürmediği, davacının henüz bakıma muhtaç olmadığını, davalının gelecekte kendisine karşı bakım sorumluluğunu yerine getirmeyeceğine inandığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı; dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanlarından da davalının, davacıya karşı bakım borcunu yerine getirdiğinin anlaşıldığı, davacı yanın taşınmazı temlik ettikten sonra, kendisine ilerde bakılmayacağı endişesi ile dava açmasının kabul edilemeyeceği, kaldı ki, bakım borcu yerine getirilmediğinde dava açılmasının her zaman olanaklı bulunduğu gözetildiğinde davanın reddinin isabetli olduğu kanaatına varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle karar düzeltme istemi kabul edilerek, usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme kararı onanmalıdır.

S O N U Ç : Davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile; Hukuk Genel Kurulu’nun 25.09.2013 gün ve E:1-146, K:1402 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan gerekçelerle karar düzeltme yoluna başvuran yararına ONANMASINA, istek halinde karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine, 05.02.2014 gününde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava; ölünceye kadar bakma sözleşmesine aykırılık hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Uyuşmazlık; bakım borçlusu davalının sözleşmeden doğan yükümlülüklerini maddi ve manevi yönden yerine getirip getirmediği, davalının kusurlu davranışları nedeniyle sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı ve sözleşmeyle davalıya devredilen taşınmazın geri istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ivazlı ve taraflarına karşılıklı hak bahşeden ve borçlar yükleyen sözleşmelerdendir. Türk Borçlar Kanununun 611 (BK'nun 511.) maddesinde, “ Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir” olarak tarif edilmiştir. Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan malvarlığı veya bazı malvarlığı değerlerinin mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da aksi kararlaştırılmamış ise kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, onu özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer.
Bu sözleşmelerin özelliği gereği bakım borçlusunun, bakım alacaklısına karşı olan yükümlülüklerinin iki yönü bulunmaktadır. Buna göre maddi yönden; bakım alacaklısının ikametinin temini, beslemesi, giydirilmesi, hastalığında doktora götürülüp tedavi ettirilmesi, gerekli ihtimamın gösterilmesi, özenle bakılması gibi maddi borçları yanında, manevi olarak da bakım alacaklısının kendisini güvende hissetmesini sağlama, hayatının geri kalanında ihtiyaçlarının karşılanacağı konusunda güven verme, gerekli saygı ve şefkati gösterme, diğer bir ifade ile bakım alacaklısının güven duygusunu zedeleyecek tutum ve davranışlardan kaçınma gibi manevi yükümlülükleri vardır.
Nitekim, bakım alacaklısını bu tür bir sözleşme yapmaya sevk eden esas düşünce geleceğe ilişkin bu yöndeki kaygılarıdır. Bu kapsamda bakım borçlusunun bakım alacaklısına karşı olan tüm yükümlülüklerinin tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilerek hakkaniyete uygun olarak ve süreklilik arz edecek şekilde yerine getirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları; Türk Borçlar Kanunu’nun 617. (BK’nun 5l7.) maddesinde açıklanmış, sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hale gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkansız hale getirir ya da sözleşmenin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşir veya olanaksız hale gelirse taraflardan her biri tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı yasayla tanınmıştır.
Bu durumda, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilir, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.
Somut olaya gelince, davacı Hasan’ın 1986 yılında davalı Nefise’nin annesiyle evlendiği o tarihte dokuz yaşında olan davalının onlarla birlikte yaşamaya başladığı, davacının tek malvarlığı olan 12 parsel sayılı taşınmazdaki ( ½) payını 1993 yılında, eşi ve davalının annesi olan dava dışı Meliha’ya bağışladığı, 1994 yılında davacının, davalı Nefise’yi on yedi yaşındayken evlat edindiği, kalan (½) payını da 11.04.2002 tarihinde ölünceye kadar bakım koşulu ile evlatlığı olan davalı Nefise’ye temlik ettiği, taşınmaz üzerindeki evin zemin katına davalı ve ailesini İstanbul’dan getirerek yerleştirdiği iki katlı evin üst katında da davacının eşiyle birlikte yaşamaya başladıkları, davacının SSK emeklisi olup başka geliri ve malvarlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı, 30.10.2007 tarihli dava dilekçesiyle; “ …davalının iki katlı evin zemin katına yerleşip tapuyu üzerine devraldıktan sonra davacıya karşı tutum ve davranışlarının değiştiği, saygısız davranmaya başladığını, halen bakıma muhtaç olmadığı, davalıdan hiçbir bakım almadığını ancak bakım talep etme durumuna geldiğinde davalının bakmayacağının anlaşıldığını, davalının saygısız tutum ve davranışları sebebiyle haklı olarak bakım sözleşmesini feshettiğini, tapunun ½ payının iptaliyle adına tescilini” talep etmiş, davacı 06.02.2007 tarihli oturumda davadan feragat etmiştir.
Bu kez davacı 14.05.2009 tarihli dava dilekçesiyle; Sakarya 1. Asliye Hukuk mahkemesinin 2007/361 Esasında aynı konuda açtığı davada, davalı Nefise’nin özür dilemesi ve tekrar aynı davranışlarda bulunmayacağını söz vermesi nedeniyle davadan vazgeçtiğini, ancak davalının tutarsız ve saygısız tutum ve davranışlarının artarak devam etiğini henüz bakıma muhtaç olmadığı halde kendisine bu şekilde davranıldığını, gelecekte davalının bakım yükümlülüğünü yerine getirmeyeceğine inandığını ve haklı nedenle sözleşmeyi feshettiğini belirterek sözleşmeyle davalıya verdiği taşınmazdaki ½ payın iptali ile adına tescili” talepli eldeki davayı açmıştır.
Davalı, kapıdan satışla rondo aldığı için davacıyı uyardığını, bu nedenle kendisine kızdığını, yine iki çocuğundan erkek olanını davacının daha çok sevdiğini, çocuklar arsında ayrım yaptığı içinde birtakım sıkıntılar çıktığını, saygısızlık etmediğini ve bakımını yaptığını savunmuştur.
Medeni usul hukukumuza hakim olan en önemli ilkelerden biri taleple bağlılık ilkesidir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. maddesi ile ayni yönde düzenleme getiren 6100 sayılı HMK’nun 26. maddesine göre hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır.
Davacı, her iki davada henüz bakım ihtiyacı içinde olmadığını, sözleşmenin manevi yönüyle ilgili yükümlülüklerini davalının yerine getirilmediğini, ileride bakılacağı inanç ve güveninin kalmadığını ileri sürmüştür. Oysa Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde sözleşmenin maddi yönü üzerinde durularak, sayın çoğunluk tarafından davacının henüz bakım ihtiyacı içerisinde olmadığı, davalının baktığı, ileride davalı tarafından bakılmaz ise yeniden dava açabileceği, davacı iddiasının kanıtlanmadığı kabul edilerek direnme kararı onanmıştır
Tüm taraf tanıkları, davacının henüz bakım ihtiyacı içerisinde olmadığını, eşiyle birlikte kendi evlerinde yaşadıklarını, maddi ihtiyaçlarını eşi Meliha ve kendisinin karşıladığını, altlı üstlü evlerde oturdukları için davalının ev işlerinde annesi davacının eşi Meliha’ya yardım ettiğini bildirmişler, davacı tanığı İsmail, davacının son zamanlarda kendisine bakılmadığını, küflü ekmek yedirilmek istendiğini, davacı tanığı Ali ise davacının bazen davalıdan kötü bahsettiğini, ev verildikten sonra davalının değiştiğini beyan etmişlerdir.
Öte yandan; eldeki dava açıldıktan sonra davacının eşi Meliha (davalının annesi) aleyhine açtığı boşanma davası ve aynı taraflar arasında açılan ceza davası eldeki dava ve davanın taraflarıyla ilgili olmadığı halde Hukuk Genel Kurul görüşmelerinde sayın çoğunluk tarafından boşanma ve ceza dava dosyalarındaki delillerin inceleme ve değerlendirmeye alınması taraflarca getirilme ilkesi (HMK.m. 25) ve iddia ve savunmanın buna bağlı olarak da delillerin somutlaştırılması (HMK m.119.f/e,f, m.129/d,f) ilkelerine aykırı olup her dava davada ileri sürülen vakıalar ve deliller ile taraflar arasındaki ilişki esas alınarak incelenip sonuçlandırılmalıdır.
Davacının üvey kızı davalıyı öz kızı gibi kabul edip evlatlık olarak nüfusuna kaydettirdiği, davalı Nefise ile eşi ve çocuklarını ailesi olarak kabul edip tek mal varlığı evinin üzerinde kalan son payını davalıya devrettiği, tarafların aynı binada altlı üstlü oturmalarına rağmen davalının bayramlarda ziyaretine gelmediği, davacının çok sevdiği erkek torununun sünnetine çağrılmadığı, davacının gösterdiği ilgi ve fedakarlığa karşılık davalının en küçük bir karşılık vermediği ve anlaşmazlığın çözümü için hiçbir çaba göstermediği anlaşılmaktadır.
Hakim, delilleri takdir ederken olayın ve tarafların özelliklerini, ülke gerçeklerini, beşeri karineyi ve sözleşmenin kendine özgü koşullarını gözden uzak tutmamalıdır.
Bakım alacaklısını ölünceye kadar bakım sözleşmesini yapmaya iten asıl amaç, hayatının geri kalanında huzurlu bir aile ortamında, maddi ve manevi her türlü ihtiyacının karşılanacağı güveni içerisinde, saygılı ve şefkatli bir ortamda yaşamını sürdürme isteğidir. Davadaki talep ve belirlenen olguların bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
Somut olaya açıklanan ilkeler ve belirlenen olgular gözetilerek bakıldığında; bizzat davalının beyanına göre aralarında sorunlar bulunduğu, davalının sözleşmeye dayalı olarak tapuda intikal yapıldıktan sonra değiştiği, tarafların beşeri ilişkilerle aralarındaki uyuşmazlığı çözemediklerinden bu konunun ikinci kez yargıya intikal ettiği açıktır. Davalının ölünceye kadar bakım akdinden doğan yükümlülüklerini, başka bir ifade ile bakım alacaklısı davacının kendisini güvende hissetmesini sağlama, hayatının geri kalanında ihtiyaçlarının karşılanacağı konusunda güven verme, gerekli saygı ve şefkati gösterme gibi sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmediği, taraflar arasında güvene dayanan bir ilişkisinin kalmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu haliyle de sözleşmenin sürdürülmesi olanağı bulunduğundan söz edilemez.
Hal böyle olunca, bakım alacaklısı davacı bakımından sözleşmenin devamının imkansız hale geldiği ve fesih hakkının doğduğu kabul edilmelidir. Bu nedenlerle, Hukuk Genel kurulunun direnme kararının bozulmasına ilişkin kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan karar düzeltme talebinin reddi gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.