1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Tapu İptal ve Tescil Ölünceye Kadar Bakım Sözleşmesi İrat Bağlanması

Gönderilme zamanı: 26 Kas 2021, 13:30
gönderen Hepsihukuk
T.C.

Yargıtay

Birinci Hukuk Dairesi



E: 2014/8582

K: 2015/8736

T:11.06.2015



Tapu İptal ve Tescil

Ölünceye Kadar Bakım Sözleşmesi

İrat Bağlanması



Özet: Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi olanaklarının ortadan kalktığı veya büyük ölçüde kısıtlandığı hallerde Hâkimin, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği ya da taraflardan birinin talebiyle yahut kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına, tarafların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olacak biçimde ömür boyu gelir bağlayabileceği gözetilmelidir.



(6098 s. TBK m. 611, 617)

(818 s. BK m. 511, 517)



Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, tapu iptal ve tescil davasının reddine, davacıya irad bağlanmasına ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hâkiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;



Dava; akde aykırılık hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece tapu iptal ve tescil davasının reddine, davacıya irat bağlanmasına karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı ile 1967 tarihinde evlendiklerini ve davalının kız kardeşinin kızını evlat edindiklerini, kayden maliki bulunduğu 807 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını, 17.09.1997 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devrettiğini, ancak davalı ile aralarındaki geçimsizlik nedeniyle müşterek haneyi terk ederek aleyhine nafaka davası açtığını, Ortaköy Aile Mahkemesinin 2010/340 Esas, 2012/247 Karar, sayılı kararı ile boşandıklarını, davalının kusurlu olduğunun saptandığını, üç yıldır ayrı yaşadıklarını, bakım yükümlülüğünün yerine getirilmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.



Davalı, boşanma davasını davacının açtığını, müşterek haneden kovduğunu, bakım yükümlülüğünün yerine getirilmesine davacının engel olduğunu, boşanma davasında kusurlu bulunduğunu ancak kararın temyiz incelemesinde olup sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.



Mahkemece, tapu iptal ve tescil davasının reddine, davacıya irad bağlanmasına karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.



Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim söz konusu sözleşme 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. 818 s. Borçlar Kanununun (BK) 511. maddesinde, "Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir." olarak tarif edilmiştir.



Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer.



Hemen belirtmek gerekir ki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu sosyal konumuna ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları TBK'nın 617 (BK'nın 517.) maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.



Öte yandan, TBK'nın 617/son (BK'nin 517/son) maddesi hükmüne göre; "Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir."



Uyuşmazlığın değinilen TBK'nın 617/son (BK'nın 517/son) maddesi uyarınca çözüme bağlanması, bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkânlarının ortadan kalktığı ya da büyük ölçüde sınırlandığı haller için düşünülmelidir. Bunun yanı sıra, takdir edilecek irat, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.



Somut olaya gelince; tarafların 1967 tarihinde evlendikleri, davacının kayden maliki olduğu, 807 parseldeki 1/4 payı ile 1479 parseldeki 1/2 payını ölünceye kadar bakma akdi ile eşi olan davalıya 17.09.1997 tarihinde temlik ettiği, 2010 tarihinde davacı kocanın davalı kadın aleyhine şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açtığı, Ortaköy Aile Mahkemesinin 2010/343 Esas, 2012/247 Karar sayısı ile tarafların boşanmalarına ilişkin kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesince; "Evlilik birliğinin bozulmasının davacının tutum ve davranışlarından kaynaklandığı, davacı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine sürekli küfür ettiği, kadından kaynaklı boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığının kanıtlanamadığı, evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı, bu sonuca ulaşılmasının tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklandığı, davalıya atfı mümkün bir kusurun gerçekleşmediği, kişinin kendi kusuruna dayanarak dava açamayacağı" gerekçesiyle kararın bozulduğu, boşanma davası devam ederken müşterek haneden ayrılan davalı kadının Ortaköy Aile Mahkemesinde 2010/314 Esas sayılı nafaka davası açtığı, davanın yapılan yargılaması sonucunda bakım borçlusunun ayrı yaşama hakkının olduğu kanaatine varılarak lehine aylık 150.000,00 TL tedbir nafakasına hükmedildiği, davacının duruşmadaki beyanında; " ...ekonomik açıdan zor durumda olduğunu, banka kredi borcunu ödeyemediğini, davalıya bakım koşuluyla temlik ettiği taşınmazın geri iadesini istediğini" ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Davacı; bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasıyla 807 parseldeki, 1/4 pay bakımından eldeki davayı açmıştır.



Gerçekten de; iddiaların ileri sürülüş biçimine, olayların akışına, tüm dosya içeriğine göre ölünceye kadar bakım akdinin sürdürülememesinin davalının değil; davacının kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim mahkemece de, bu olgu benimsenmek suretiyle tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, davacı yararına irat bağlanmasına karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.



Ne var ki; irat bağlanırken bakım alacaklısının geçimini temin edecek bakım borçlusunun ise ekonomik ve sosyal durumu ile bağdaşacak şekilde aylık irat belirlenmesi gerekirken yukarıda açıklanan ilkeler, sosyal ve ekonomik durumları araştırılmadan davalı lehine takdir edilen aylık nafaka miktarı tutarındaki iradın, ömür boyu, altı ayda bir ödenmesi yoluna gidilmesinin doğru olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.



Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve açıklamalar doğrultusunda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının zabıta aracılığıyla araştırılması, malvarlıklarının belirlenmesi, davalının belirli bir gelirinin olup olmadığı, dava konusu taşınmazlar dışında taşınmazı bulunup bulunmadığı, bağlanacak iradın sosyo ekonomik durumuna göre yeterli olup olmayacağının, gerekirse bilirkişi düşüncesine başvurularak saptanması ve sonuçta davacı yararına sosyo-ekonomik durumuna göre aylık irat bağlanması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.



Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.