1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

dari Yargı Kararlarının Uygulanması

Gönderilme zamanı: 26 Kas 2021, 22:16
gönderen Hepsihukuk
İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMASI

Ayrntılı bilgi için "İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMASI" (Seçkin Yayıncılık-2010) isimli kitabıma bakabilirsiniz.

Yargı kararlarına uygun hareket edilmesi anayasal ve yasal zorunluluk olmakla beraber pratikte uygulamanın nasıl olacağı hususunda tereddütler doğabilmekte, somut olaylara göre farklı uygulama yöntemleri ortaya çıkabilmektedir. Aşağıda da yer aldığı üzere yargı kararlarının uygulanması ile ilgili genel kurallar Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu ile konulmuştur. Uygulamada doğan tereddütler ise yargı kararları ile giderilmektedir.

Anayasanın 138’inci maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmiştir.

Buna paralel olarak da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28’inci maddesinde “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.

2. Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

4. Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükümleri yer almıştır.

Görüleceği üzere idari yargı mercilerince verilen esasa yönelik kararlarla yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanması, aksine hareket edilmesi müeyyidelere bağlanmış bir zorunluluktur. Bu zorunluluğa riayet edilmesini sağlamak ve idarenin keyfi hareketinin önüne geçmek için 30 günlük bir süre konulmuş ve bu süre içerisinde kararın uygulanmaması halinde hem idare aleyhine hem de kararı uygulamayan kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılabileceği belirtilmiştir. Kanunla 30 günlük bir süre belirlenmiş olması idarece kararın uygulanması için 30 gün beklenebileceği manası içermemekte, idare tarafından ne olursa olsun en geç 30 gün içerisinde işlem tesis edilmesi gerektiğini hüküm altına almaktadır. Olması gereken idarenin yargı kararının tebligatını alır almaz buna uygun işlem tesisi için harekete geçmesidir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddesinde yer alan “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. …Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.” hükümleri ile memur aleyhine görevinden dolayı doğrudan tazminat davası açılma yolu kapatılmışken 2577 sayılı Kanunun 28. maddesi ile yargı kararını kasten yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine doğrudan tazminat davası açılabilmesine imkan tanınması yasa koyucunun yargı kararlarının uygulanması gerekliliğine verdiği önemin göstergesidir.

Öte yandan yargı kararının uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır.

Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.10.2000 tarih ve E. 2000/5861 K. 2000/6973 sayılı kararıyla ''Yürütmenin durdurulması ve katılanın görevine iadesine" ilişkin Danıştay kararını tebliğ gününden itibaren 30 gün içinde yerine getirmeyen genel müdür olan sanığın eylemi lYUY.nın 28/1. maddesine aykırı olması nedeniyle TCY.nın 228. maddesindeki suçu oluşturacağına karar verilmiştir.
Yine Danıştay’ın muhtelif kararları ile yargı kararını uygulamayanlar hakkında cezai takibat yapılması gerektiği yolunda kararlar verilmektedir. (Danıştay 2. Daire 23.5.2000 E:2000/1718 K:2000/2577), (Danıştay 2. Daire 3.12.1999 E:1998/692 K:1999/2774)
Yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlileri 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesinde yerini bulan “görevi kötüye kullanma” suçunu işlemiş olacaklar ve maddede belirlenen duruma göre değişik cezalarla cezalandırılabileceklerdir.

Uygulama yönünden yürütmeyi durdurma kararları ile iptal kararları arasında bir fark bulunmamaktadır. Gerek yürütmeyi durdurma kararlarına karşı gerekse iptal kararlarına karşı itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın uygulanmasını durdurmaz. İdare itiraz veya temyiz yoluna başvurmuş olsa da 30 günlük süre içerisinde söz konusu karar kaldırılmadıkça/bozulmadıkça/yürürlüğü durdurulmadıkça uygulanmak zorundadır.

Uygulamada yargı kararlarının şeklen uygulanarak aradan kısa bir süre geçtikten sonra yargı kararını etkisizleştirmeye yönelik olarak yeniden işlem tesis edilmesi durumları da yargı kararlarının uygulanmaması olarak yorumlanarak buna yönelik açılan davalarda yargı kararlarının uygulanmadığından bahisle gerek idare aleyhine gerekse kamu görevlileri aleyhine manevi tazminata hükmedilmekte, cezai sorumluluğun da doğduğu kabul edilmektedir.

“Davacının, yürütmenin durdurulmasına ilişkin 15.9.1988 günlü, E:1988/1860 sayılı karar üzerine 9.12.1988 günü eski görevine atanmasından üç gün sonra 12.12.1988 günlü Resmi Gazete`de yayımlanan 88/35247 sayılı müşterek kararname ile bu görevden tekrar alınmasına hiç bir haklı neden gösterilmediği gibi biçimsel nitelikli bu uygulamanın 15.9.1988 günlü yürütmenin durdurulması kararını etkisiz bırakma amacını taşıdığı ve dolayısıyla Anayasanın ve 2577 sayılı Yasanın özüne ve sözüne aykırı olduğu açıktır.” (Danıştay 5. Daire 12.2.1991 E: 1988/3400 K: 1991/178)
“Davacının Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı olarak görev yapmakta iken iki kez başka görevlere atandığı ve geçici olarak görevlendirildiği, bu işlemlerin iptali istemiyle açtığı davalarda verilen kararlar üzerine eski görevine döndürüldükten sonra, hakkında gerekçesiz olarak yeni işlemler kurulduğu gözönüne alındığında, söz konusu işlemlerle yargı kararlarını etkisiz bırakma amacı güdüldüğü sonucuna varıldığından yargı kararlarının biçimsel olarak uygulanması suretiyle oluşan ağır hizmet kusuru nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuksal isabet bulunmamaktadır.” (Danıştay 5. Daire 2.2.2005 E:2001/2787 K:2005/522)
“...'ın görevinden alınmasına ilişkin işlemlerin yargı kararları ile iptal edilmiş olmasına rağmen, idarenin mahkeme kararlarını şeklen uygulayarak tesis edilen göreve iade işlemlerinden kısa süre sonra tekrar geçici olarak görevden alma işlemleri tesis edilerek yargı kararlarının hukuksal sonuçlarının etkisiz bırakılmasının amaçlandığı dosyada bulunan bilgi ve belgelerden anlaşıldığından adı geçene ait geçici görev onaylarında imzası bulunan ...'un eylemine uyan TCK'nun 228. maddesi uyarınca lüzumu muhakemesine, yargılamasının .. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılmasına 12.11.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.” (Danıştay 2. Daire 12.11.2002 E:2002/790, K:2002/3784)
Ancak kararın uygulanmaması halinde davacı kararın uygulanmaması nedeniyle tazminat davası açarken ya idare aleyhine idari yargı merciinde yada kararı uygulamayan kamu görevlisi aleyhine adli yargı merciinde dava açacaktır. Her ikisi aleyhine aynı anda dava açılması halinde davalarından birinin mükerrer dava olarak görülüp reddedilmesi muhtemeldir.
“Bu durum karşısında 6 aylık bir sürede üç kez görevinden alınan ve yargı kararları üzerine eski görevine iade edilen davacının, yargı kararlarının şeklen uygulanıp fiilen uygulanmaması nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini için 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen iki seçenekten birini kullanarak ya idare aleyhine ya da kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açması gerekmekte iken adı geçenin hem idare hem de ilgili gördüğü kamu görevlileri aleyhine manevi tazminat davası açtığı anlaşılmış olup sebebleri ve konusu aynı olan iki ayrı dava açılması, uğranılan manevi zarar için mükerrer tazminat ödenmesine hükmedilmesi sonucunu doğuracağından, idare mahkemesince, adlı yargıda ilgili kamu görevlileri aleyhine manevi tazminat davası açıldığı yalımdaki idarece ileri sürülen iddia dikkate alınmaksızın 10 milyon lira manevi tazminatın davacıya ödenmesine hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire 28.9.1999 E:1996/1753 K:1999/2643)
Bu kararın aksine aynı işlemden dolayı adli yargı merciinde kamu görevlisine karşı, idari yargı merciinde idareye karşı açılan manevi tazminat davalarının ikisinde de tazminat ödenmesine de karar verilebilmektedir.
Yukarıda zikredildiği üzere idari yargı kararlarının uygulanma süresinin hiçbir şekilde 30 günü geçemeyeceği hükme bağlanmış olmakla birlikte bu hüküm 30 gün içerisinde işlemin tamamlanacağı manasına da gelmeyebilmektedir. İdarenin 30 gün içersinde işlem tesis etmek için harekete geçmesi de bazı durumlarda yeterli görülebilmektedir. Ancak burada idarenin iyi niyetli hareket etmesi gerektiği de açıktır.
“Olayda: Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararı üzerine davacının, Bakan Onayı ile ... Vali Yardımcılığına iade edildiği ve karar gerekçesinde yer alan ve durumuna uygun bir göreve; kararname hazırlanması için gerekli aşamalar geçirilerek makul sürede atandığı anlaşılmış olup; bu durum karşısında davalı idarenin yargı kararını uygulamayarak davacının manevi tazminata konu olabilecek şekilde elem ve ızdırap duymasına yol açan bir eyleminin bulunmadığı anlaşılmıştır.” (Danıştay 5. Daire 9.2.2000 E:1997/1268 K:2000/434)
Yargı kararının uygulanmaması veya uygulama üzerine tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi halinde ilgili söz konusu işleme karşı da yargıya gidebilecektir. Uygulanmayan kararın verildiği yargı mercii açılacak davanın görüldüğü yargı mercii olacaktır.
2575 sayılı Danıştay Kanununun 24. maddesinin 1/d bendinde Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere, karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarının Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
Buna göre ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülen davalarda verilen kararların uygulanmaması iddiasıyla açılacak davalar Danıştay’da görülecektir.
“Danıştay Kanunu ile İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerinin birlikte incelenip değerlendirilmesinden, Danıştay`ın ilk derece mahkemesi olarak çözümlemeye görevli olduğu davalarda verdiği kararların uygulanmaması nedeniyle açılacak tam yargı davalarında da ilk derece görevli yargı yerinin Danıştay olduğunda kuşkuya yer bulunmamaktadır.” (Danıştay 5. Daire 4.12.1997 E:1997/2385 K:1997/2883)
Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler ise genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunacaktır. Dolayısıyla bu kararların uygulanmasında 30 günlük süreye uyulma mecburiyeti bulunmamaktadır.

Genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararlarının uygulanması nasıl olacaktır?

İdare tarafından yürürlüğe sokulan tüzük, yönetmelik, genelge vb. genel düzenleyici işlemlerin tamamı veya bir kısmı için açılan iptal davalarında verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları da geriye yürür nitelikte uygulanacaktır. Genel düzenleyici işlemin iptali veya yürütülmesinin durdurulması halinde işlemin uygulanabilirliği ortadan kalkacak, iptale konu düzenlemeden önce bir düzenleme varsa o düzenleme yeniden yürürlük kazanacaktır. İdare yargı kararını göz önünde bulundurarak yeni bir düzenleme yapabilecektir.

“…düzenleyici bir işlem iptal edilmiş ise ortada hukuken doldurulması zorunlu bir boşluk oluşmadıkça, verilen yargı kararı idarenin herhangi bir uygulama işlemine gerek kalmaksızın hukuki sonuçlarını ortaya koyar, başka bir anlatımla iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanabilirlik ( icrailik ) niteliği son bulur ve işlemin yapılmasından önceki hukuki durum yürürlük kazanır. Örneğin herhangi bir tüzük veya yönetmeliğin belli bir maddesini kaldıran veya değiştiren bir tüzük veya yönetmelik için iptal kararı verilmiş ise değişiklik yapan hüküm uygulanmaz ve değiştirilen hüküm yürürlükte kalır.” (Danıştay 5. Daire25.2.1998 E. 1997/13 K. 1998/515)
“Anayasa Mahkemesi'nin bir yasayı yürürlükten kaldıran yasanın iptal edilmiş olmasının, yürürlükten kalkan yasanın kendiliğinden yürürlüğe girmesi sonucunu doğurmayacağı yolundaki içtihadının, idari yargıda iptal (ve yürütmenin durdurulması) kararlarının hukuki sonuçları yönünden kabulü olanaksızdır. Çünkü Anayasa Mahkemesinin söz konusu içtihadı Anayasa'nın 153 üncü maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği yolundaki kuralın zorunlu ve doğal sonucudur. Oysa idari yargıda iptal kararları (ve buna bağlı olarak yürütmenin durdurulması kararları), yukarıda açıklandığı ve bilimsel ve yargısal içtihatlarda tartışmasız kabul edildiği gibi dava konusu işlemin tesis edildiği andan itibaren hukuki sonuç doğurduklarından, bir düzenleyici işlemi kaldıran veya değiştiren yeni bir düzenleyici işlemin idari yargı yerince iptal edilmesi (veya yürütülmesinin durdurulması) halinde, eski düzenleyici işlem hiç değiştirilmemiş ve kaldırılmamışçasına uygulanma niteliğini sürdürür. Aksi bir yorumu, hukuk düzenine vaki ihlalleri ihlalin vukuu bulduğu tarihten itibaren ortadan kaldırmayı amaçlayan iptal davaları ve bu davaların hukuksal araçları olan iptal (ve yürütmenin durdurulması) kararları ile bağdaştırmak mümkün değildir.” (Danıştay 5. Daire 24.5.1999 E:1998/4622 K:1999/1685)
Hukuka aykırılığı yargı kararıyla tespit edilerek iptal edilen genel düzenleyici işlemin yürürlükte bulunduğu dönemde bu düzenlemeye dayanılarak yapılan bireysel işlemlerde genel düzenleyici işlemle beraber ortadan kaldırılacak mıdır?

Düzenlemenin yürürlükte bulunduğu dönemde bu düzenlemeye dayalı olarak usule uygun şekilde tesis edilen bireysel işlemler ortadan kaldırılmayacak bu şekilde iyi niyetli üçüncü kişilerin kazanılmış hakları korunmuş olacaktır. Bu durum idari yargı kararlarının geriye yürürlüğünün istisnası olarak da değerlendirilebilir.

Eğer davaya konu düzenlemenin yürütmeyi durdurma veya iptal gerekçesinde yok hükmünde olduğu tespiti yapılmışsa baştan beri geçersiz olacağından bu durumda buna dayalı olarak tesis edilen işlemlerde geçersiz olacak bu durumda üçüncü kişilerin kazanımları korunmayacaktır.

İdari yargıda tespit davası açılmaması mümkün olmamakla birlikte bazı iptal kararları tespit niteliğinde olduğundan kararın uygulanması sadece davacıya bilgi verme mahiyetinde olabilmektedir. İlgilinin kendisi ile ilgili bir işlem tesis edilmesini talep etmesi üzerine idarenin talebin belirli bir genel düzenlemeye uygun olmadığı yönünde talebi reddetmesi üzerine bu red cevabına karşı açılan davada idari yargı mercii talebin idarenin reddine gerekçe yaptığı mevzuata uygun olup olmadığını inceleyerek kararını vermektedir. Dolayısıyla bu karar davacı lehine bir işlem tesis edilmesi zorunluluğu getirmemekte idarenin red gerekçesinin hukuka uygun olup olmadığını tespit etmektedir.
“Bu durumda davacının talebinin kadro durumu, ihtiyaç, hizmet gerekleri ve atama isteminde bulunan kişinin kişisel konumu gibi durumlar dikkate alınmak suretiyle tekniker olarak atanmasının uygun olup-olmadığı yönünden değerlendirilmesi gerekirken, istemin zımnen reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Kaldı ki idarece bu yönde yapılacak bir değerlendirme ilgilinin doğrudan atanmasını sağlayan bir etki içermemekte; aksine idarenin takdir yetkisi çerçevesinde işlem tesis etme sürecini başlatmaya yönelik bir anlam taşımaktadır.
Açıklanan nedenlere dava konusu işlemin iptaline…” (Sivas İdare Mahkemesi 15.10.2004 E:2004/608, K:2004/1150)
Görüldüğü üzere söz konusu iptal kararı davacının istemi yönünde işlem tesis edilmesine imkan tanımamakta sadece bir tespitte bulunmaktadır. Bu kararın uygulanması ise ancak ilgiliye bir bildirimde bulunma şeklinde olabilecektir.
Karaların Şümulü:

İdari yargı yerince verilmiş bir iptal veya yürütmeyi durdurma kararı sadece taraflar açısından mı yoksa herkes açısından mı hüküm doğuracaktır?

Genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararları sadece taraflar açısından değil düzenlemeden etkilenen herkes açısından hüküm doğuracaktır. Düzenleyici işlemin iptali halinde işlem ortadan kaldırılacak ve kimseye uygulanmayacaktır.

Ancak bireysel işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları ise yalnızca tarafları bağlayıcı nitelikte olduğundan taraflar açısından hüküm doğuracak benzer işlemlere muhatap olmuş kişiler yargı yoluna başvurmadıkça benzer konuda verilen iptal kararlarından yararlanamayacaklardır.

Yargı kararlarının emsal alınarak benzer olaylarda uygulanması mecburiyeti bulunmamakla birlikte idarenin emsal kararlar doğrultusunda işlem tesis etmesinde de bir engel bulunmamaktadır. Hatta idarenin yerleşik yargı kararlarını dikkate alarak işlem tesis etmesi hem hukuka uygunluğun sağlanmasına katkıda bulunacak hem de açılması muhtemel dava sayısı azalacaktır. Ancak süresinde dava açmadıkları için davaları süre yönünden reddedilen veya bu nedenle yargı yoluna gidemeyenlerin emsal kararların uygulanması yönündeki talepleri de idare tarafından kabul görmeyecektir.

“Bunun dışındaki kesin yargı kararları ise, yalnızca tarafları bağlayan kararlardır. İdare, benzeri olaylarda bu yargı kararları doğrultusunda işlem tesisi zorunda olmamakla birlikte, bu olaylar hakkındaki yargı kararları yerleşik hale gelmiş ise artık idareler açısından bu kararlar emsal alınmayı gerektiren kararlardır. İdarenin, benzeri olaylarda yerleşik hale gelmiş yargı kararları doğrultusunda hareket etmesi, hukuka bağlı ve saygılı olmasının bir gereği olduğu gibi, lüzumsuz davaların açılmasını önlemesi bakımından ve dava ekonomisi açısından da uyulması gereken bir kural olmalıdır.

Bu nedenle, idari yargı yerince verilen bir kararın, dava konusu işleme benzer ve dava konusu yapılmamış olan işlemler yönünden de emsal alınmasında hukuksal bir engel bulunmadığı sonucuna varılmakla dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 24.9.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 24.9.1997 E:1997/123 K:1997/115)
Davaya konu işlemden sonra tesis edilen işlemlerin ilk davaya etkisi:
İdarece tesis edilen işlemin dava konusu yapılması üzerine idari yargı merciince yürütmeyi durdurma kararı verilmesinden sonra, kararın uygulanmasını müteakiben başka bir işlem tesis edilmesinden sonra davada iptal kararı verilmesi halinde daha sonraki işleme karşı dava yoluna başvurulmamış olması davacının ilk davasından vazgeçtiği manasına gelmeyeceğinden ortada hukuki veya maddi bir imkansızlık yoksa kararın uygulanarak davacının dava konusu işlemden önceki görevine iadesi gerekmektedir.
"... iptal davalarında, idari işlemin iptali yolunda verilen kararların idari işlemin tesis edildiği tarihe kadar geriye yürüyeceği ve anılan tarihe kadar hukuki etkilerini göstereceği hususunun idare hukukunun önemli ilkelerinden biri olduğu, iptal edilen işleme dayanan, onunla doğrudan doğruya ilişkisi bulunan idari işlemlerin de iptal kararından etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu, .. davacının ikinci işlemi dava konusu etmemiş olmasının idarenin iptal kararını uygulama yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmesinin her hangi bir hukuksal dayanağı bulunmadığı, davacının eski görevine dönüp dönmeyeceğini önceden bilemeyeceğine göre ikinci işlemi ayrıca dava konusu etmemiş olmasının doğal karşılanması gerekeceği, bu tutumunun ikinci işlemi benimsediği ve ilk işlemle ilgili davadan ve iddialarından vazgeçtiği biçiminde yorumlanamayacağı,.. Anayasanın 138 ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddelerine göre İdarenin mahkeme kararlarına uymak ve bu kararların gereklerine göre işlemde veya eylemde bulunmak zorunda olduğu...." (Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 11.12.1998 E:1997/652, K:1998/642)

“Sonuç olarak; görevinden alınarak başka bir göreve atanan ve bu atama işleminin iptali istemiyle açtığı davada mahkemece verilen yürütmenin durdurulması kararı gereğince görevine iade edilen bir kamu görevlisinin, yeniden görevinden alınarak başka görevlere atanması ve bu işlemlere karşı dava açmamış olmasının, sonradan tesis edilen atama işlemlerini benimsediği, ilk işlemle menfaat ilişkisi kalmadığı ve bu işleme karşı açtığı dava ve iddialarından vazgeçtiği anlamında değerlendirilmeyeceğinden, iptal kararının uygulanmasının gerekeceği görüşü ile dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 1.11.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 1.11.1999 E:1999/140 K:1999/156)
İdarenin tesis ettiği işlem dava konusu edilmişken davacının kendi isteği ile idareye başkaca bir işlem tesis ettirmesi halinde dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına veya iptaline karar verilmesi halinde idarenin bu kararı uygulama zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak davacının kendi isteğiyle tesis ettirdiği işlem tarihine kadar özlük haklarının ödenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
“Lehine iptal kararı veya yürütmenin durdurulması kararı verilen kişinin, bu karar verilmeden isteği ile emekliye ayrılması veya başka bir göreve atanası halinde, bu yargı kararları üzerine idarece ne gibi bir işlem yapılabileceği hususuna gelince;

Bu bentteki hukuki durum diğer yürütmeyi durdurma kararlarından değişiklik arz etmektedir. Burada birbirinden bağımsız iki ayrı işlem mevcuttur. Bu işlemlerden birincisi davacının açmış olduğu iptal davası üzerine iptal edilen veya yürütülmesi durdurulan işlemdir. Diğeri ise, davacının iradesine dayanılarak yani, isteği ile emekliye ayrılması veya başka bir göreve atanması yolunda tesis edilmiş bulunan işlemdir.

Bu işlemlerden birincisi hakkında verilmiş olan iptal veya yürütmenin durdurulması kararlarının yerine getirilmesi gerekli ise de, davacı kendi isteği ile emekliye ayrılmak veya başka bir göreve atanmak gibi idareye yeni işlemler tesis ettirmiş bulunduğu cihetle hukuki bakımdan ortada yerine getirilmesi gerekli bir Danıştay kararı kalmamış bulunmaktadır. Ancak verilmiş bulunan iptal kararında davacının isteğiyle emekliye ayrıldığı veya başka bir göreve atandığı tarihe kadarki müktesep ve subjektif haklarına ilişkin kısımların uygulanmasının zorunlu olduğu görüşüne oy birliğiyle karar verildi”. (Danıştay 3. Daire 9.3.1978 E:1978/151, K:1978/199)

Danıştay’ın bu yöndeki istişari görüşünde bu güne kadar bir değişiklik de olmamıştır.
“İdare yazısında, bir kamu kurumunda çalışan memurun kurum içerisinde başka bir göreve atanması üzerine idari yargıda dava açması ve dava devam ederken kendi isteği ile başka bir kamu kurumuna naklen atanması durumunda, yargı yerinin vereceği iptal kararının idarece nasıl uygulanacağı hususunda Danıştay’ın 16.2.1978 tarihli bir istişari görüşü bulunduğu ve halen bu görüşe idarece uyulduğu, ancak, aynı konuda yeniden istişari görüş alınmasına gereksinim duyulduğu belirtilmekte ise de, duraksama konusundaki görüşe dayanak mevzuatta o tarihten bu yana bir değişiklik olmadığı gibi ortada önceki kararı değiştirecek nitelikte hukuki bir neden de bulunmadığından istem hakkında yeniden görüş bildirilmesine yer olmadığına ve dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 19.12.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 19.12.2000 tarih E:2000/201, K:2000/204)
Ancak bazı durumlarda Danıştay talepte bulunanın irade serbestisini de tartışmakta davacının serbest irade beyanında bulunmadığı sunucuna vardığında davaya konu işlemin yürütülmesinin durdurulması veya iptali yolunda hüküm vermektedir.
“Davalı idarenin savunmasında dava konusu işlemden sonra davacının 17.4.2003 tarihli idareye vermiş olduğu dilekçe üzerine Başbakanlık Müşavirliğine …..müşterek kararname ile atandığı belirtilmiş ise de; davacının Başbakanlık Müşaviri olarak atanma istemine ilişkin sözüedilen dilekçenin Teftiş Kurulu Başkanlığı görevinden vazgeçtiğine ilişkin bir talebi içermediği gibi ilgili Bakanın önerisi üzerine böyle bir talepte bulunduğu sonucuna varılarak yürütmenin durdurulması talebinin görüşülmesine karar verildi.
….. dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına 14.10.2003 tarihinde karar verildi.” (Danıştay 5. Daire 14.10.2003 E:2003/1089)
Temyiz incelemesinde verilen yürütmeyi durdurma kararlarının ve bozma kararlarının uygulanması:
2577 Sayılı Kanunun 52’nci maddesinde; “1. (Değişik: 3622 - 5.4.1990) Temyiz veya itiraz yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya Danıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay dava dairesi, kurulu veya itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. (Ek cümle: 4001 - 10.6.1994) Davanın reddine ilişkin kararların temyizi halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi 27 nci maddede öngörülen koşulun varlığına bağlıdır.

………

4. Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur.”denilmiştir.

İlk derece mahkemesince verilen iptal veya davanın reddi yönündeki kararlara karşı gerek davacı tarafça gerekse idare tarafından temyiz yoluna gidilmesi tabiidir. Temiz talebinde bulunulurken aynı zamanda kararın yürütülmesinin durdurulması da istenebilir.
Temyiz merciince, 2577 sayılı Kanunun 27’nci maddesinde öngörülen koşulların varlığı halinde davanın reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararı ile birlikte davaya konu işlemin yürütülmesinin durdurulması üzerine tıpkı ilk derece mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararlarında olduğu gibi 2577 sayılı Kanunun 28/1 maddesi gereğince kararın uygulanması gerekmektedir.

İlk derece mahkemesince verilen davaya konu işlemin iptali yönündeki kararın temyiz merciince yürütülmesinin durdurulması halinde ise idarenin işlemi, iptal kararının ortadan kalkmasıyla tekrar hayatiyet bulacağından iptal kararı verilmemiş gibi idarenin işlemi tekrar canlanmış olacaktır.

Temyiz merciince yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesince verilen iptal kararının bozulması halinde de yukarıda zikredilen 2577 sayılı Kanunun 52’nci maddesinin dördüncü bendi gereğince kararın yürütülmesi kendiliğinden duracağından idarenin işlemi de iptal kararından önceki haline avdet edecek yani tekrar canlanmış olacaktır.

Ancak davanın reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması ve yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine iade edilmesi halinde ortada uygulama kabiliyeti olan bir karar olmadığından bu aşamada bir işlem yapılması mümkün olmayacak ilk derece mahkemesince bozma üzerine verilen karara göre hareket edilecektir.

Temyiz merciince kararın düzeltilerek onanması halinde ise düzeltme gerekçesine göre hareket edilmesi gerekecektir. Bazı durumlarda mahkeme kararının uygulama şekli düzeltme gerekçesi doğrultusunda değişebilmektedir.

Aynı davaya konu edilen birbirine bağlı işlemlerden birinin iptal talebinin reddedilerek diğerinin iptal edilmesi halinde de kararın uygulanmasında tereddüt hasıl olabilmektedir.

Davacının örneğin genel müdürlük görevinden alınarak uzman kadrosuna atanması şeklindeki bir işleme karşı açılan davada yargı merciince genel müdürlükten alınma yönünden davanın reddine uzman kadrosuna atanma yönünden ise işlemin iptaline karar verilmesi halinde de karın icaplarına göre işlem tesis edilecektir. Kararın gerekçeleri de göz önünde bulundurularak davacı başka bir göreve atanacaktır.

Davacının genel müdürlükten alınarak uzmanlığa atanması nedeniyle uğradığı parasal kayıplar da geriye dönük olarak ödeneceğinden iptal kararının geriye yürürlüğünden hareketle geriye dönük olarak parasal kayıpları karar gereği yeni atama yapılana kadar davadan önceki görevine göre hesaplanacaktır.

Hukuki veya maddi imkansızlık:

Bazı durumlarda kararın uygulanmasına engel hukuki veya fiili bir durum ortaya çıkabilmektedir. Örneğin emeklilik işleminin iptali talebiyle dava açan iptal kararı aldığında yaş haddini doldurmuş olursa veya memuriyetine engel bir suçtan dolayı mahkum olursa karar uygulanamayacak ancak yaş haddini doldurduğu veya memuriyetinin son bulduğu ana kadar parasal hakları kendisine ödenecektir.

Yine lehine iptal kararı verilenin hayatını kaybetmesi halinde kararın uygulanma imkanı kalmamakla birlikte ölüm tarihine kadar varsa parasal kayıpları murislerine ödenecektir.

İdari yargı mercilerince verilen iptal veya yürütmeyi durdurma kararlarının kamu görevlileri açısından uygulanmasında en çok tereddüt edilen konulardan biri de kamu görevlilerinin özlük haklarıdır.

İptal veya yürütmeyi durdurma kararı üzerine kararın icaplarına göre idare 30 gün içerisinde işlem tesis etmek zorundadır. Bu zorunluluk gereği lehine yürütmeyi durdurma veya iptal kararı verilen kamu görevlisinin 30 gün içerisinde davaya konu işlemin tesisinden önceki durumuna iadesi gerektiği kuşkusuzdur.

Kararların uygulanmasında usulde paralellik ilkesinden hareketle işlemin tesis edildiği usule uyularak geri alınma zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü yürütmeyi durdurma veya iptal kararı davaya konu işlemi ortadan kaldırmakta olup idarenin karar üzerine yapacağı işlem davacıya bir bildirim niteliğini taşımaktadır. Dolayısıyla müşterek kararname ile görevinden alınan davacının açtığı davada iptal kararı verilmesi halinde tekrar görevine iadesi amacıyla yeni bir müşterek kararname çıkarılmasına gerek bulunmamaktadır. İdare ilgiliye bulunacağı bir bildirimle eski görevine başlamasını temin edecektir.

Davacının davaya konu idari işlemden dolayı mali kayıpları varsa bunlar da karşılanacak mıdır? Özellikle kamu görevlilerinin atanmalarıyla ilgili işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararlarının uygulanmasında nasıl hareket edilecektir. Yargılama sürecinin uzun olması nedeniyle dava konusu edilen idari işlemin tesisi ile yargılama sonucunda iptal edilmesi arasında uzun bir süre geçebilmektedir. Davacı uzun bir süre sonra yargı kararı gereği eski görevine iade edilse bile daha önceki görevi ile davaya konu işlemle atandığı görev arasındaki ücret farkından dolayı belli oranda gelir kaybına uğrama ihtimali bulunmaktadır.

İdari yargı kararları geriye yürür nitelikte olduğundan davaya konu işlem hiç tesis edilmemiş gibi durumun eski hale getirilmesi şeklinde kararın uygulanması gerekmektedir. Bu durumda davacının işlem nedeniyle uğramış olduğu kayıpların da telafi edilerek kendisine ödenmesi gerekmektedir. Bu husus tazmin niteliğinde olmayıp işlemin eski hale iadesinin bir gereğidir.

“Danıştay'ın yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere, iptal kararları iptali istenen işlemle ona bağlı işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren ortadan kaldırarak işlemin tesisinden önceki hukuki durumun devamını sağladığından, naklen atama işleminin iptali üzerine davacının gecikmeksizin görevine iade edilmesi ve iptal edilen naklen atama işlemi nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesi gerektiği kuşkusuzdur.” Danıştay 1. Daire 25.1.2002 E: 2001/144 K: 2002/12
Davacı sadece işlemin iptalini talep ederek bu işlem nedeniyle uğradığı parasal haklarının kendisine ödenmesini talep etmemiş olsa bile yürütmeyi durdurma veya iptal kararının uygulanmasında idari yargı kararlarının geriye yürür nitelikte olması nedeniyle işlemden kaynaklanan parasal kayıplar yine de davacıya ödenecektir.

Ödenecek parasal kayıplar işlem nedeniyle yoksun kalınan kayıpları kapsamakla beraber bunun şümulü de duraksamaya neden olabilmektedir. Davaya konu işlemden önce bulunulan görevde alınan aylık ve tazminatların karar gereği ödenmesi gerekmekle birlikte görevin fiilen yapılmasına bağlanmış olan ek ders ücreti, üretimi teşvik primi, kar payı v.b. ödemelerde karşılanacak mıdır. Kanımca davaya konu işlemle sıkı sıkıya bağlı mali kayıplar yargı kararı gereği karşılanacak, ancak fiilen görev yapmakla hak edilecek olanlar karşılanmayacaktır.

Davacı, açtığı iptal davasında parasal kayıpları için faiz talep etmemişse mahkemece yasal faize hükmedilmeyecek dolayısıyla özlük haklarının ödenmesinde yasal faiz yürütülmeyecektir. Yasal faiz talep edilmişse mahkemece davaya konu işlemin tesis edildiği tarihten itibaren yasal faize hükmedilmektedir.

Eğer davacı dava dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunmamışsa daha sonra bu yönde talepte bulunması da davanın genişletilmesi yasağına takılacaktır. Maddi kayıplarının faiziyle birlikte ödenebilmesi için davacının dava dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunmuş olması gerekmektedir. Dava açıldıktan sonra dava açma süresi geçtikten sonra örneğin ikinci dilekçede yasal faiz talebinde bulunulması davayı genişletme yasağı kapsamında değerlendirilecektir.

“Birlikte açılan iptal ve tam yargı davasında faiz yönünden bir istemde bulunulmamışsa faiz istemiyle ayrıca bir dava açılamaz.” Danıştay 5. Daire 28.4.1993 E:1992/966 K:1993/1875
İptal veya tam yargı davasının birlikte açılması halinde ise tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi halinde davanın açıldığı tarihten itibaren, zararın tazmini için idareye başvuru olmuşsa davaya konu olan başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülecektir.

“Dairemizin yerleşik içtihatlarında, iptal ve tam yargı davasının birlikte açılması ve tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi durumunda, hükmedilecek maddi tazminat için davanın (birlikte açılan iptal ve tam yargı davasının) açıldığı tarihten (varsa, bu davaya konu olan başvuru tarihinden) itibaren faiz yürütülmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Davacı, iptal ve tam yargı davasını birlikte açarak ödenmeyen yolluğun yasal faiziyle birlikte tazminini istediğine göre, yukarıda yer alan açıklamalar karşısında iptal davasının açıldığı 17.06.1998 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekmekte olup; nakil işleminin tebliğ edildiği 25.05.1998 tarihinin İdare Mahkemesince yasal faizin başlangıç tarihi olarak alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire 10.4.2002 E:2000/623 K:2002/1607)
Tam yargı davası açılabilecek hallerde davacının önce iptal davası açarak ardından tam yargı davası açması ve bu davada faiziyle birlikte tazminat istemesi halinde mahkemece iptal davasının açıldığı tarihten itibaren faiz yürütülecektir. Çünkü davacı iptal ve tazminat davasını birlikte açabilecekken 2577 sayılı Kanunun 12. maddesi ile tanınan seçenek hakkını kullanarak ilk önce iptal davası açıp ardından tam yargı davası açabilmektedir. Bu durumda faiz başlangıcı iptal davasının açıldığı tarih olacaktır.

“Davacı, hem görevine son verilmesine ilişkin işlemin iptali hem de faiziyle birlikte tazminata hükmedilmesi istemiyle dava açabilecek ve bu şekilde de hükmedilen maddi tazminat için davanın açıldığı tarihten itibaren faiz yürütülmesi olanaklı iken, davacı bu yola başvurmaksızın sözü edilen 12. maddenin tanıdığı diğer seçeneği kullanarak ilk önce iptal davası açarak bu davanın iptal kararıyla sonuçlanması ve kararın da Danıştay`ca onanması üzerine süresi içinde açtığı tam yargı davasında sözü geçen göreve son verme işleminden doğan maddi zararlarının yasal faizi ile birlikte tazminini istediğine göre, yukarıda yer alan açıklamalar karşısında idare mahkemesinde iptal davasının açıldığı tarihten geçerli olarak faize hükmedilmesi gerekmekte olup, davacıya ödenmesine karar verilen maddi tazminat için yürütülecek faize bakılan tam yargı davasının açıldığı tarihin başlangıç alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire 23.2.1993E:1990/470 K:1993/786)

Görüleceği üzere özellikle atama işlemlerinden kaynaklanan davalarda davanın idare aleyhine sonuçlanması halinde görevinden alınan kamu görevlisi, görevinden alındığı tarihten itibaren uğramış olduğu mali haklarını eğer talep etmişse yasal faizi ile birlikte geri almakta, onun yerine atanmış olan ve kararın uygulanması sonucunda görevi son bulan kişi de yargı kararının uygulandığı tarihe kadar atandığı kadronun haklarından yararlanmakta böyle durumlarda bir kadronun özlük haklarından iki kişi yararlanmış olmaktadır.

Bazı davaların iki yıl gibi bir süreçte sonuçlandığı düşünüldüğünde dava idarenin aleyhine sonuçlandığında yıllar boyunca bir kadrodan iki kişiye maaş ödenmiş olmaktadır.

Malum olduğu üzere idari yargıda birkaç karar aşaması bulunmaktadır. Davacı istemişse yürütmeyi durdurma kararı verilmekte, arkasından davanın esasına yönelik iptal veya davanın reddi yönünde karar çıkmakta, temyiz aşamasında kararın yürütülmesinin durdurulması istenmişse buna ilişkin karar verilmekte akabinde temyizen incelme yapılarak onama veya bozmam kararı verilmekte son olarak da temyiz merciince verilen karara karşı karar düzeltme yoluna gidilirse karar düzeltme talebinin reddi veya kabulü yönünde karar verilmektedir.

Dolayısıyla her incelemenin sonunda davanın seyri taraflar yönünden değişebilmekte ve bu seyre göre de işlemler yapılmaktadır.

Daha öncede değindiğimiz üzere yürütmeyi durdurma ve esasa yönelik kararların süresi içerisinde yerine getirilmesi gerekmektedir. Davacı lehine verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararının uygulanmasından sonra idarenin itiraz veya temyiz yoluna başvurması sonucunda ilk derece mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararının kaldırılması veya iptal kararının yürütülmesinin durdurulması ve akabinde bozulması halinde ne yapılacaktır?

Bilindiği üzere kararın bozulması kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurmaktadır. İlk derece mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulması halinde de Bölge İdare Mahkemesince yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasına karar verilebilmektedir. Yada yürütmeyi durdurma kararını veren mahkeme daha sonra davanın reddi yönünde karar verebilmektedir.

İdare yargı kararı gereği görevine iade ettiği kamu görevlisini kararın davacı aleyhine değişmesi halinde tekrar alarak dava açılmadan önceki duruma iade edebilecektir. Ancak yargı kararı gereği davacıya ödemek zorunda kaldığı meblağı da geri alabilecek midir?

Bu konuda yasal düzenlemelerde bir açıklık olmaması nedeniyle Danıştay’ın istişari görüşüne başvurulmuş ve Danıştay’ın görüşüne göre bir hareket tarzı belirlenmiştir.

Buna göre bir davada yürütmeyi durdurma veya iptal kararı verilmişken daha sonra durumun davacının aleyhine dönmesi halinde yargı kararı gereği davacıya yapılan ödemelerden davacının fiilen görevde bulunduğu döneme ait olanlar davacıdan istenemeyecek, buna mukabil davacıya fiilen görevde bulunmadığı dönem için yapılan ödemelerin ise hukuki dayanağı kalmadığından bunlar geri istenebilecektir.

Davacıya yapılan ödemeler yargı kararı gereği yapıldığından ödemenin yapıldığı tarihten itibaren faiz yürütülmeyecek ancak davacıdan istendikten sonra ilgilinin verilen süre içerisinde ödememesi halinde temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz istenebilecektir.

“1- Hakkında tesis edilen naklen atama işleminin mahkemece iptali üzerine önceki görevine iade edilen kamu görevlilerine sadece fiilen o görevde bulunmadığı döneme ilişkin olarak varsa faiz de dahil olmak üzere yapılan ödemelerin söz konusu iptal kararının temyiz incelemesi sonucunda yürütülmesinin durdurulmasına veya bozulmasına karar verilmesi ya da bozmaya uyularak ilk derece mahkemesince davanın reddedilmesi hallerinde idarece geri istenmesi gerektiği,
2- İdarenin bu alacağı ile ilgili olarak kamu görevlisine borcun ifasını isteyen ihtarda bulunulmasına rağmen borcun ödenmemesi halinde, borçlunun temerrüde düştüğü tarihten itibaren faiz uygulanması gerektiği, görüşüne varılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 25.01.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 25.1.2002 E:2001/144 K: 2002/12)



Yaşar GÜÇLÜ

Hukuk Müşaviri





Yararlanılan Kaynaklar :

Yönetsel Yargı Prof. Dr. Şeref GÖZÜBÜYÜK Turhan Kitabevi, Ankara 1993

İkinci Bine Kavuşurken Günışığında Yönetim Prof. Dr. İl Han ÖZAY Filiz Kitabevi, İstanbul 1992

İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Yrd. Doç. Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN, Seçkin Yayınları Ankara 2001

İdari Yargıda Yürütmenin Durdurulması Dr. Zehreddin ASLAN Alfa Basım Yayım Dağıtım Haziran 1994

Hukuk Gündemi Sayı 4 2006/Mart-Nisan-Mayıs