TARIM ARAZİLERİNİN SINIRDAŞ PARSELDEKİ PAY SATIŞI, ÖN ALIM HAKKI OLMADIĞI
Gönderilme zamanı: 26 Kas 2021, 22:41
TARIM ARAZİLERİNİN SINIRDAŞ PARSELDEKİ PAY SATIŞI, ÖN ALIM HAKKI
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2017/262
KARAR NO. 2017/302
KARAR TARİHİ. 24.4.2017
>TARIM ARAZİLERİNDE SINIRDAŞ PARSELDEKİ PAY SATIŞI NEDENİYLE ÖN ALIM HAKKININ DOĞDUĞUNUN KABULÜNE İMKAN GÖRÜLMEMEKTEDİR.
Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 13/12/2016 tarih, 2016/160 Esas ve 2016/446 Karar sayılı kararının davacı avukatı tarafından istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin istenilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili sunduğu 04/04/2016 tarihli dava dilekçesi ile özetle; "...Müvekkilinin tapuda Gölmarmara Gülbahar mevkii K.19 pafta 522 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğu, müvekkili ile aynı yerde davacının sınırdaş durumda bulunan K 19 pafta 512 parsel sayılı taşınmazın önce 2/9 payını 29/03/2016 tarihinde 40.000 TL. bedelli, bilahare 30/03/2016 tarihinde ise" 1/3 payını yine 40.000 TL.bedelle önceki maliklerinden satın aldığı, davalının bu suretle taşınmazın 5/9 hissesine sahip olduğu, satış işleminin söylenti şeklinde yayılması nedeniyle müvekkilinin haricen haberi olduğu, davalının satın aldığı taşınmazın müvekkilinin taşınmazına sınırdaş olduğu, 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanununun 8/C maddesine göre tarımsal arazi olması nedeni ile müvekkilinin ön alım hakkı olduğu, kanunun şufa davası açmak için öngürdüğü diğer şartların lehine gerçekleşmiş olması nedeniyle satış bedelinin müvekkili tarafından ödenmek suretiyle kanundan doğan ön alım haklarını kullanmak istediklerini belirterek Gölmarmara K.19 pafta 512 parsel sayılı taşınmazın 5/9 payının davalıya satışı nedeniyle şufa haklarının kabulüne, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına kayıt ve tesciline karar verilmesini..." talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili sunduğu 23/05/2016 tarihli cevap dilekçesi ile özetle; "...5403 Sayılı Kanunun 8/İ. maddesi ile getirilen kuralda tarımsal arazinin satılmasından söz edildiği, hissenin satılması ifadesine yer Verilmediği, ön alım hakkının sadece arazinin bütünüyle satılması halinde ön alını hakkının kullanılabileceği, somut olayda parselin diğer maliklerinin ön alım hakkına sahip olduğu, ancak taşınmaza komşu olan davacının ön alım hakkının olmadığı, tarımsal arazilerin sınırdaşlık durumu ile ön alım hakkında kanun yeni olduğundan Yargıtay Kararı söz konusu olmadığı, ancak Anayasa Mahkemesinin 30/10/2014 tarih ve 133-165 Esas Karar sayılı kararının yol gösterici olduğu, Anayasa Mahkemesinin özetle Tarımsal arazide hisse satışından dolayı komşu parsel malikinin ön alım hakkını kullanamayacağı sonucuna ulaştığını belirterek..." davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesi 13/12/2016 tarih, 2016/160 Esas ve 2016/446 Karar sayılı kararında özetle; "...Dava 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanuna dayalı tapu iptali tescil istemine yöneliktir.
5403 Sayılı Kanunun 5/8-İ maddesinin 2. Fıkrası ; "Tarımsal arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi malikleri de onalım hakkına sahiptir. Tarımsal arazi, sınırdaş maliklerden birine satıldığı takdirde, diğer sınırdaş malikler onalım haklarını kullanamaz. Onalım hakkına sahip birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin bulunması hâlinde hâkim, tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş arazi malikine önalıma konu tarımsal arazinin mülkiyetinin devrine karar verir." şeklindedir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı tarafından Manisa İli Gölmarmara İlçesi 512 parsel sayılı taşınmazda davalının hisse satın alması nedeniyle iş bu dava açılmış ise de 5403 Sayılı Kanunun 5/8-İ maddesi ile sınırdaş parsel maliklerine taşınmazın tamamının satılması durumunda dava açma hakkı tanınması ve davacı sınırdaş tapu malikinin hisse satışlarında ilişkin iş bu davayı açma hususunda aktif dava ehliyetinin bulunmaması nedeniyle açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine..." dair görüş ve sonucuna ulaşılarak davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı avukatı 16/01/2017 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; "... İlk derece mahkemesi tarafından mevcut davanın usulden reddine dair karara sınırdaş parsel maliklerine taşınmazın tamamının satılması durumunda dava açma hakkı tanındığı, hisse satımında bu hakkın tanınmadığı gerekçe olarak gösterilmiştir. Ancak hissenin satılması halinde şufa hakkının kullanılamayacağı, şufa hakkının kullanılabilmesi için arazinin ( parselin ) tamamının satılması gerektiği' yönündeki gerekçe yasal dayanaktan yoksundur. İlk derece mahkemesinin, şufa hakkının kullanılabilmesi için arazinin tamamının satılması gerektiği yönündeki görüşü tamamen yoruma dayalı olup, yasal dayanaktan yoksundur. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 8/İ maddesindeki önalım hakkının kullanılmasında "Türk Medeni Kanun hükümleri uygulanır" denmektedir. TMK'daki hükümler arasında onalım hakkının kullanılabilmesi için arazinin tamamının devrini öngören herhangi bir hüküm mevcut değildir. Aksine TMK'nın 732 maddesi şu şekildedir: Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar onalım hakkım kullanabilirler. Görüldüğü üzere TMK'da yer alan hükümler arasında arazinin bırakın tamamının satılmasını, paydaşlardan birinin kendi payının bir kısmını dahi satması halinde onalım hakkı kullanılabilmektedir. Bu sebeple davalı tarafın aşamalarda ileri sürdüğü bu yöndeki iddiası ve ilk derece mahkemesinin gerekçesi yasal dayanaktan yoksun ve tamamen yoruma dayalı olup, bu hususta açık bir kanun hükmü yoktur. İlk derece mahkemesi bu şekildeki yorumu ile yeni bir norm yaratma yoluna gitmiş, kanunda yer almayan bir hükmü uygulamaya koymuştur.
İSTİNAF GEREKÇELERİ :
Davacı-müvekkilenin dava konusu taşınmaz yönünden kanuni olarak onalım hakkı vardır. Davalı taraf aşamalarda verdiği dilekçe ile Anayasa Mahkemesinin kararını kendisine göre yorumlayarak yasal olmayan bir şekilde yeni bir norm yaratma çabasına girmiştir. Oysa ki ilgili Anayasa Mahkemesi'nin kararı incelendiğinde de görüleceği üzere davalının iddia ettiği şekilde "tarımsal arazilerde hisse satışı yapılması halinde onalım hakkı kullanılamaz" şeklinde bir ifade yer almadığı gibi karardan böyle bir sonuç çıkarmaya sebebiyet verecek açıklama ve benzeri bir ifade de söz konusu değildir. Davalı taraf ve ilk derece mahkemesi nasıl böyle bir çıkarımda bulunabilmektedir anlayabilmiş değiliz. Bu sebeple davalının dava konusu yerin belli bir hisse oranını devralması onalım hakkının kullanılmasını engellememektedir.
Yukarıda arz ettiğimiz nedenlerle yasal dayanaktan yoksun, hatalı ve eksik inceleme ile hüküm kuran ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın esasına girilerek dava dilekçemiz doğrultusunda karar verilmesi talebi ile dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini talep etmekteyiz.
Re'sen tesadüf olunacak lehimize olan sebeplerle de kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep ediyoruz..." şeklinde görüş ve itirazında bulunulduğu görülmektedir.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında HMK'nın 355 maddesi uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Önalım hakkı, bu konudaki yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak, paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkı, alıcıya karşı ancak dava açmak suretiyle kullanılır. TMK'nın 733/3. maddesi hükmü ile yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden 3 ay ve herhalde satışın üzerinden 2 yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.
Yine, 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunun 8/İ maddesinin 2.bendinde "Tarımsal arazilerin satılması halinde sınırdaş tarımsal arazi malikleri de onalım hakkına sahiptir. Tarımsal arazi, sınırdaş maliklerden birine satıldığı takdirde, diğer sınırdaş malikler onalım hakkını kullanamaz. Önalım hakkına sahip birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin bulunması halinde hakim, tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş arazi malikine onalım hakkına konu tarımsal arazinin mülkiyetinin devrine karar verir.
Önalım hakkının kullanılmasında Türk Medeni Kanunu hükümleri uygulanır" düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava ehliyeti ve taraf sıfatı kavramları üzerinde durulduğunda ise;
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince, bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) kural olarak o hakkın sahibine aittir. ( İstisnalar için örnek: C. Savcısının kamu yararının bulunduğu durumlarda bazı hukuk davalarını açabilmesi ). Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, ( o davada davacı sıfatının kime ait olacağı ) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceğinden sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak ( dava hakkı ) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.
O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir
Görülmektedir ki, mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan ( husumetten ) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Somut olayda;
Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkili ile davalının 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanunu hükümleri uyarınca sınırdaş tarımsal arazi malikleri olduğunu, bu taşınmazlar üzerinde tarımsal bütünlük gözetilerek 6537 sayılı Toprak Koruma Kanunu'nun 8/İ maddesi gereği onalım hakkı bulunduğunu ancak kendilerine herhangi bir bildirim yapılmadığını öne sürmekte,
Davalı vekili, parselin diğer maliklerinin ön alım hakkına sahip olduğu, ancak taşınmaza komşu olan davacının önalım hakkının olmadığı, tarımsal arazilerin sınırdaşlık durumu ile ön alım hakkında kanun yeni olduğundan Yargıtay Kararı söz konusu olmadığı, ancak Anayasa Mahkemesinin 30/10/2014 tarih ve 133-165 Esas Karar sayılı kararının yol gösterici olduğu, Anayasa Mahkemesinin özetle Tarımsal arazide hisse satışından dolayı komşu parsel malikinin ön alım hakkını kullanamayacağını savunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin 2014/133 Esas, 2014/165 Karar sayılı, 30/10/2014 tarihli kararı kapsamında yapılan değerlendirmede ;
"... ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/133
Karar Sayısı : 2014/165
Karar Günü : 30.10.2014
R.G. Tarih-Sayı: 10.1.2015-29232
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ...
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.4.2014 günlü, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu 'na eklenen;
1- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan "... Bakanlığın izni ile... " ibaresinin,
2- 8/İ maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'nın 7., 13., 35. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
B- Kanun'un 5. Maddesiyle 5403 Sayılı Kanun'a Eklenen 8/İ Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, TMK'da yer alan onalım hakkının araya yabancıların girmesini engellemek amacıyla sadece müşterek maliklere tanınmış olduğu, dava konusu kuralda ise sınırdaş arazi maliklerine de onalım hakkı tanınarak paydaş sayısının azaltılması yerine artırılmasına imkan tanındığı, bu durumun onalım hakkının varlık amacıyla bağdaşmadığı, ayrıca kuralın, küçük çiftçileri, mülklerini büyük çiftçilere devretmek mecburiyetinde bıraktığı, bu durumun mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale niteliği taşıdığı, tarımsal arazinin sınırdaş maliklerden birine satılması durumunda diğer sınırdaş maliklerin onalım hakkından mahrum bırakılmasının kamu yararı amacıyla bağdaşmadığı gibi demokratik toplum gereklerine de uygun düşmediği, onalım hakkının birden fazla sınırdaş malik tarafından kullanılması durumunda arazi mülkiyetinin dava konusu kural uyarınca hakim tarafından tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş malike devredilmesi imkanının tanınmasının mülk sahibi ile diğer sınırdaş malikler aleyhine sonuç doğuracağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 13., 35. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5403 sayılı Kanun 'un 8/İ maddesinin dava konusu ikinci fıkrasıyla tarımsal arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi maliklerine onalım hakkı tanınmaktadır. Kuralda, tarımsal arazinin satılmasından söz edilmiş olup hissenin satılması ifadesine yer verilmediğinden, onalım haklanın sadece arazinin ( parselin ) bütünüyle satılması hâlinde mevcut, olduğu, tarım, parselinin hissesinin bir bölümünün satılması durumunda geçerli, olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Önalım hakkı, malikin malını bir üçüncü kişiye satması halinde hak sahibine, tek taraflı bir beyanla o malın alıcısı olma yetkisini veren yenilik doğuran bir haktır. TMK hükümlerine göre, müşterek mülkiyette, paydaşlardan birinin hissesini diğer paydaşlar dışındaki üçüncü bir kişiye satması durumunda, diğer paydaşların, kanunda öngörülen sürede dava açmak ve hâkimin belirlediği süre içinde satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderini ödemek suretiyle satılan hisseyi devralma hakları bulunmaktadır.
Müşterek maliklere onalım hakkı tanınmasının amacı., paylı mülkiyet beraberliğine yabancıların girmesini engellemek, ,paydaşlar arasında işletme bakımından devamlı anlaşmazlık yaratması nedeniyle kullanışlı olmayan paylı mülkiyet ilişkisinin belirli bir müddet sonra ortadan kalkmasını sağlamak ve arazinin küçülmesini önlemektir.
Önalım haklanın, müşterek malikin hissesini dilediği kişiye satmasını engellemesi nedeniyle bir mülkiyet kısıtlaması niteliğinde olduğu açıktır. Ancak yukarıda belirtilen ve kamu yararına dönük olduğu açık olan amaçlarla, birçok ülkede müşterek maliklere onalım hakkı tanınmaktadır.
Dava konusu kuralda, müşterek malik konumunda bulunmayan sınırdaş tarımsal arazi malikine de önalım hakkı tanınmaktadır. Maddenin gerekçesinden, amacın, tarımsal arazilerin ( işletmelerin ) büyümesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa 'da önalım hakkını müşterek mülkiyete münhasır kılan herhangi bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu, meşru bir amaç gözetmek ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen ilkelere uymak kaydıyla, başka hukuksal ilişki biçimlerinde de taraflara önalım hakkı tanıyabilir.
Anayasa 'nın 44. maddesiyle Devlete, tarım topraklarının korunması ve geliştirilmesi ödevi yüklenmiş ve bu amaçla, tarımsal arazileri gruplandırma ve bunların büyüklüğünü belirleme yetkisi tanınmıştır.
Tarımsal açıdan gelişmiş ülkelerde yıllara göre tarımsal işletmelerin sayısı azalıp büyüklükleri artarken, ülkemizdeki süreç bunun tam tersi bir şekilde işlemekte, tarımsal işletme sayısı artarken büyüklükleri azalmaktadır. Modern ülkelerde olduğu üzere tarımsal işletmelerin büyümesinin sağlanması yolunda düzenleme yapılmasının kamu yararına aykırı bir yönü olmadığı gibi Anayasa 'nın 44. maddesiyle Devlete yüklenen ödevle de uyumludur. Bu itibarla, tarımsal arazilerin satışında, sınırdaş tarımsal arazi malikleri lehine onalım hakkı getirilmek suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan dava konusu kuralı içeren 8/A maddesinin son fıkrasıyla atıf yapılan TMK hükümleri uyarınca, onalım hakkını kullanan sınırdaş parsel maliki, satışın tarafları arasında akdedilen sözleşmede ( resmi satış senedinde ) gösterilen bedeli satıcıya ödemek zorundadır. Dolayısıyla taşınmaz, malikin amaçladığı kişinin dışındaki birine satılmakta ise de malikin maddi yönden herhangi bir kaybı söz konusu olmadığından menfaatinin gözetilmediği ve dolayısıyla mülkiyet hakkına ölçüsüz bir şekilde müdahalede bulunulduğu söylenemez.
Malikin, mülkünü dilediği kişiye satabilmesi, Anayasa 'nın 35. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının bir gereğidir. Dava konusu kural, tarım arazilerinin büyütülmesini sağlamak amacıyla malikin bu serbestisini, sınırdaş parsel maliklerine onalım hakkı tanımak suretiyle sınırlamıştır. Buna karşılık, kanun koyucu, taşınmazın sınırdaş maliklerden birine satılması durumunda, satış yapılacak sınırdaşı seçmesi hususunda maliki tamamen serbest bırakmak suretiyle kamu yararı ile malikin kişisel yararı arasında makul bir denge kurmaya çalışmıştır. Kanun koyucu bir yandan, malikin mülkünü dilediği kişiye satma yetkisini sınırlarken diğer taraftan bu kısıtlamayı, taşınmazın sınırdaş malikler dışındakilere satılması durumuna münhasır kılarak orantı kurmuştur.
Kanun koyucu, onalım hakkının birden fazla sınırdaş malik tarafından kullanılması durumunda arazinin mülkiyetinin kime devredileceğini belirleme yetkisini hâkime bırakmakla birlikte, bu konuda hâkimi tamamen serbest bırakmamış, taşınmazın tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş taşınmaz malikine devrine karar vermekle yükümlü kılmıştır. Dolayısıyla bu davada hâkimin yapacağı inceleme, taşınmazın hangi sınırdaş araziyle ekonomik bütünlük oluşturduğunun tespitinden ibarettir. Hâkimin, taşınmazı, ekonomik bütünlük oluşturan sınırdaş taşınmaz malikine devrine karar vermesinin mülk sahibi aleyhine sonuç doğuracağı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Kuralın Anayasa 'nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
30.4.2014 günlü, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu 'na eklenen;
A- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan "... Bakanlığın izni ile... " ibaresinin,
B- 8/1 maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, 30.10.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi..." şeklindedir.
Sonuç olarak;
Davacı taraf 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanunu hükümleri uyarınca davalıya ait taşınmazlar ile sınırdaş tarımsal arazi maliki konumundadır ve 5403 Sayılı Yasanın 8/î maddesinin 2.bendi uyarınca önalım hakkını kullanmak istemektedir. Önalım hakkı yasadan kaynaklanmakta olup satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir. Nitekim 26/12/1951 tarih ve 1/6 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca, isteğe bağlı ihaleye katılıp pey süren ve sonradan ihaleden çekilen paydaşın, ihaleden sonra önalım hakkını kullanması dahi mümkün görülmüş ve bu kullanımın kötü niyetli olmadığı kabul edilmiştir. Bu İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca da davacının kötü niyetli olduğu söylenemez. Ancak genel kanun olarak TMK. 732 vd .maddelerindeki düzenlemelere karşın özel kanun niteliğiyle 5403 sayılı kanunun amacı ve tarımsal arazilerde sınırdaş maliklere tanınan ön alım hakkının doğum ve kullanılmasında arazi bütünlüğünün korunması esas olmakla, yasanın 8/İ maddesindeki düzenlemenin amaç ve ruhuna öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda davacının sınırdaş parseldeki pay satışı nedeniyle ön alım hakkının doğduğunun kabulüne imkan görülmemektedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve yerleşmiş Yargıtay içtihatları ile Anayasa Mahkemesi kararı kapsamında; davacının onalım hakkına dayalı olarak açtığı davada dava açma aktif dava ehliyetinin bulunmadığından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermesinde usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK.nun 353/ ( 1 )-b-l maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/12/2016 tarih, 2016/160 Esas ve 2016/446 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, istemde bulunan davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/ ( l )-b-l maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Verilen karar gereğince alınması gerekli 31,40 TL istinaf karar harcı, peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstemde bulunan davacı tarafından yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararm mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kararın başlamak üzere HMK'nın 362- ( l )-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, 24.04.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2017/262
KARAR NO. 2017/302
KARAR TARİHİ. 24.4.2017
>TARIM ARAZİLERİNDE SINIRDAŞ PARSELDEKİ PAY SATIŞI NEDENİYLE ÖN ALIM HAKKININ DOĞDUĞUNUN KABULÜNE İMKAN GÖRÜLMEMEKTEDİR.
Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 13/12/2016 tarih, 2016/160 Esas ve 2016/446 Karar sayılı kararının davacı avukatı tarafından istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin istenilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili sunduğu 04/04/2016 tarihli dava dilekçesi ile özetle; "...Müvekkilinin tapuda Gölmarmara Gülbahar mevkii K.19 pafta 522 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğu, müvekkili ile aynı yerde davacının sınırdaş durumda bulunan K 19 pafta 512 parsel sayılı taşınmazın önce 2/9 payını 29/03/2016 tarihinde 40.000 TL. bedelli, bilahare 30/03/2016 tarihinde ise" 1/3 payını yine 40.000 TL.bedelle önceki maliklerinden satın aldığı, davalının bu suretle taşınmazın 5/9 hissesine sahip olduğu, satış işleminin söylenti şeklinde yayılması nedeniyle müvekkilinin haricen haberi olduğu, davalının satın aldığı taşınmazın müvekkilinin taşınmazına sınırdaş olduğu, 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanununun 8/C maddesine göre tarımsal arazi olması nedeni ile müvekkilinin ön alım hakkı olduğu, kanunun şufa davası açmak için öngürdüğü diğer şartların lehine gerçekleşmiş olması nedeniyle satış bedelinin müvekkili tarafından ödenmek suretiyle kanundan doğan ön alım haklarını kullanmak istediklerini belirterek Gölmarmara K.19 pafta 512 parsel sayılı taşınmazın 5/9 payının davalıya satışı nedeniyle şufa haklarının kabulüne, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına kayıt ve tesciline karar verilmesini..." talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili sunduğu 23/05/2016 tarihli cevap dilekçesi ile özetle; "...5403 Sayılı Kanunun 8/İ. maddesi ile getirilen kuralda tarımsal arazinin satılmasından söz edildiği, hissenin satılması ifadesine yer Verilmediği, ön alım hakkının sadece arazinin bütünüyle satılması halinde ön alını hakkının kullanılabileceği, somut olayda parselin diğer maliklerinin ön alım hakkına sahip olduğu, ancak taşınmaza komşu olan davacının ön alım hakkının olmadığı, tarımsal arazilerin sınırdaşlık durumu ile ön alım hakkında kanun yeni olduğundan Yargıtay Kararı söz konusu olmadığı, ancak Anayasa Mahkemesinin 30/10/2014 tarih ve 133-165 Esas Karar sayılı kararının yol gösterici olduğu, Anayasa Mahkemesinin özetle Tarımsal arazide hisse satışından dolayı komşu parsel malikinin ön alım hakkını kullanamayacağı sonucuna ulaştığını belirterek..." davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesi 13/12/2016 tarih, 2016/160 Esas ve 2016/446 Karar sayılı kararında özetle; "...Dava 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanuna dayalı tapu iptali tescil istemine yöneliktir.
5403 Sayılı Kanunun 5/8-İ maddesinin 2. Fıkrası ; "Tarımsal arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi malikleri de onalım hakkına sahiptir. Tarımsal arazi, sınırdaş maliklerden birine satıldığı takdirde, diğer sınırdaş malikler onalım haklarını kullanamaz. Onalım hakkına sahip birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin bulunması hâlinde hâkim, tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş arazi malikine önalıma konu tarımsal arazinin mülkiyetinin devrine karar verir." şeklindedir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı tarafından Manisa İli Gölmarmara İlçesi 512 parsel sayılı taşınmazda davalının hisse satın alması nedeniyle iş bu dava açılmış ise de 5403 Sayılı Kanunun 5/8-İ maddesi ile sınırdaş parsel maliklerine taşınmazın tamamının satılması durumunda dava açma hakkı tanınması ve davacı sınırdaş tapu malikinin hisse satışlarında ilişkin iş bu davayı açma hususunda aktif dava ehliyetinin bulunmaması nedeniyle açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine..." dair görüş ve sonucuna ulaşılarak davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı avukatı 16/01/2017 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; "... İlk derece mahkemesi tarafından mevcut davanın usulden reddine dair karara sınırdaş parsel maliklerine taşınmazın tamamının satılması durumunda dava açma hakkı tanındığı, hisse satımında bu hakkın tanınmadığı gerekçe olarak gösterilmiştir. Ancak hissenin satılması halinde şufa hakkının kullanılamayacağı, şufa hakkının kullanılabilmesi için arazinin ( parselin ) tamamının satılması gerektiği' yönündeki gerekçe yasal dayanaktan yoksundur. İlk derece mahkemesinin, şufa hakkının kullanılabilmesi için arazinin tamamının satılması gerektiği yönündeki görüşü tamamen yoruma dayalı olup, yasal dayanaktan yoksundur. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 8/İ maddesindeki önalım hakkının kullanılmasında "Türk Medeni Kanun hükümleri uygulanır" denmektedir. TMK'daki hükümler arasında onalım hakkının kullanılabilmesi için arazinin tamamının devrini öngören herhangi bir hüküm mevcut değildir. Aksine TMK'nın 732 maddesi şu şekildedir: Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar onalım hakkım kullanabilirler. Görüldüğü üzere TMK'da yer alan hükümler arasında arazinin bırakın tamamının satılmasını, paydaşlardan birinin kendi payının bir kısmını dahi satması halinde onalım hakkı kullanılabilmektedir. Bu sebeple davalı tarafın aşamalarda ileri sürdüğü bu yöndeki iddiası ve ilk derece mahkemesinin gerekçesi yasal dayanaktan yoksun ve tamamen yoruma dayalı olup, bu hususta açık bir kanun hükmü yoktur. İlk derece mahkemesi bu şekildeki yorumu ile yeni bir norm yaratma yoluna gitmiş, kanunda yer almayan bir hükmü uygulamaya koymuştur.
İSTİNAF GEREKÇELERİ :
Davacı-müvekkilenin dava konusu taşınmaz yönünden kanuni olarak onalım hakkı vardır. Davalı taraf aşamalarda verdiği dilekçe ile Anayasa Mahkemesinin kararını kendisine göre yorumlayarak yasal olmayan bir şekilde yeni bir norm yaratma çabasına girmiştir. Oysa ki ilgili Anayasa Mahkemesi'nin kararı incelendiğinde de görüleceği üzere davalının iddia ettiği şekilde "tarımsal arazilerde hisse satışı yapılması halinde onalım hakkı kullanılamaz" şeklinde bir ifade yer almadığı gibi karardan böyle bir sonuç çıkarmaya sebebiyet verecek açıklama ve benzeri bir ifade de söz konusu değildir. Davalı taraf ve ilk derece mahkemesi nasıl böyle bir çıkarımda bulunabilmektedir anlayabilmiş değiliz. Bu sebeple davalının dava konusu yerin belli bir hisse oranını devralması onalım hakkının kullanılmasını engellememektedir.
Yukarıda arz ettiğimiz nedenlerle yasal dayanaktan yoksun, hatalı ve eksik inceleme ile hüküm kuran ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın esasına girilerek dava dilekçemiz doğrultusunda karar verilmesi talebi ile dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini talep etmekteyiz.
Re'sen tesadüf olunacak lehimize olan sebeplerle de kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep ediyoruz..." şeklinde görüş ve itirazında bulunulduğu görülmektedir.
DELİLLER, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında HMK'nın 355 maddesi uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Önalım hakkı, bu konudaki yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak, paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkı, alıcıya karşı ancak dava açmak suretiyle kullanılır. TMK'nın 733/3. maddesi hükmü ile yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden 3 ay ve herhalde satışın üzerinden 2 yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.
Yine, 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunun 8/İ maddesinin 2.bendinde "Tarımsal arazilerin satılması halinde sınırdaş tarımsal arazi malikleri de onalım hakkına sahiptir. Tarımsal arazi, sınırdaş maliklerden birine satıldığı takdirde, diğer sınırdaş malikler onalım hakkını kullanamaz. Önalım hakkına sahip birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin bulunması halinde hakim, tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş arazi malikine onalım hakkına konu tarımsal arazinin mülkiyetinin devrine karar verir.
Önalım hakkının kullanılmasında Türk Medeni Kanunu hükümleri uygulanır" düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava ehliyeti ve taraf sıfatı kavramları üzerinde durulduğunda ise;
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince, bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) kural olarak o hakkın sahibine aittir. ( İstisnalar için örnek: C. Savcısının kamu yararının bulunduğu durumlarda bazı hukuk davalarını açabilmesi ). Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, ( o davada davacı sıfatının kime ait olacağı ) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceğinden sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak ( dava hakkı ) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.
O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir
Görülmektedir ki, mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan ( husumetten ) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Somut olayda;
Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkili ile davalının 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanunu hükümleri uyarınca sınırdaş tarımsal arazi malikleri olduğunu, bu taşınmazlar üzerinde tarımsal bütünlük gözetilerek 6537 sayılı Toprak Koruma Kanunu'nun 8/İ maddesi gereği onalım hakkı bulunduğunu ancak kendilerine herhangi bir bildirim yapılmadığını öne sürmekte,
Davalı vekili, parselin diğer maliklerinin ön alım hakkına sahip olduğu, ancak taşınmaza komşu olan davacının önalım hakkının olmadığı, tarımsal arazilerin sınırdaşlık durumu ile ön alım hakkında kanun yeni olduğundan Yargıtay Kararı söz konusu olmadığı, ancak Anayasa Mahkemesinin 30/10/2014 tarih ve 133-165 Esas Karar sayılı kararının yol gösterici olduğu, Anayasa Mahkemesinin özetle Tarımsal arazide hisse satışından dolayı komşu parsel malikinin ön alım hakkını kullanamayacağını savunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin 2014/133 Esas, 2014/165 Karar sayılı, 30/10/2014 tarihli kararı kapsamında yapılan değerlendirmede ;
"... ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/133
Karar Sayısı : 2014/165
Karar Günü : 30.10.2014
R.G. Tarih-Sayı: 10.1.2015-29232
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ...
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.4.2014 günlü, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu 'na eklenen;
1- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan "... Bakanlığın izni ile... " ibaresinin,
2- 8/İ maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'nın 7., 13., 35. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
B- Kanun'un 5. Maddesiyle 5403 Sayılı Kanun'a Eklenen 8/İ Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, TMK'da yer alan onalım hakkının araya yabancıların girmesini engellemek amacıyla sadece müşterek maliklere tanınmış olduğu, dava konusu kuralda ise sınırdaş arazi maliklerine de onalım hakkı tanınarak paydaş sayısının azaltılması yerine artırılmasına imkan tanındığı, bu durumun onalım hakkının varlık amacıyla bağdaşmadığı, ayrıca kuralın, küçük çiftçileri, mülklerini büyük çiftçilere devretmek mecburiyetinde bıraktığı, bu durumun mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale niteliği taşıdığı, tarımsal arazinin sınırdaş maliklerden birine satılması durumunda diğer sınırdaş maliklerin onalım hakkından mahrum bırakılmasının kamu yararı amacıyla bağdaşmadığı gibi demokratik toplum gereklerine de uygun düşmediği, onalım hakkının birden fazla sınırdaş malik tarafından kullanılması durumunda arazi mülkiyetinin dava konusu kural uyarınca hakim tarafından tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş malike devredilmesi imkanının tanınmasının mülk sahibi ile diğer sınırdaş malikler aleyhine sonuç doğuracağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 13., 35. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5403 sayılı Kanun 'un 8/İ maddesinin dava konusu ikinci fıkrasıyla tarımsal arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi maliklerine onalım hakkı tanınmaktadır. Kuralda, tarımsal arazinin satılmasından söz edilmiş olup hissenin satılması ifadesine yer verilmediğinden, onalım haklanın sadece arazinin ( parselin ) bütünüyle satılması hâlinde mevcut, olduğu, tarım, parselinin hissesinin bir bölümünün satılması durumunda geçerli, olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Önalım hakkı, malikin malını bir üçüncü kişiye satması halinde hak sahibine, tek taraflı bir beyanla o malın alıcısı olma yetkisini veren yenilik doğuran bir haktır. TMK hükümlerine göre, müşterek mülkiyette, paydaşlardan birinin hissesini diğer paydaşlar dışındaki üçüncü bir kişiye satması durumunda, diğer paydaşların, kanunda öngörülen sürede dava açmak ve hâkimin belirlediği süre içinde satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderini ödemek suretiyle satılan hisseyi devralma hakları bulunmaktadır.
Müşterek maliklere onalım hakkı tanınmasının amacı., paylı mülkiyet beraberliğine yabancıların girmesini engellemek, ,paydaşlar arasında işletme bakımından devamlı anlaşmazlık yaratması nedeniyle kullanışlı olmayan paylı mülkiyet ilişkisinin belirli bir müddet sonra ortadan kalkmasını sağlamak ve arazinin küçülmesini önlemektir.
Önalım haklanın, müşterek malikin hissesini dilediği kişiye satmasını engellemesi nedeniyle bir mülkiyet kısıtlaması niteliğinde olduğu açıktır. Ancak yukarıda belirtilen ve kamu yararına dönük olduğu açık olan amaçlarla, birçok ülkede müşterek maliklere onalım hakkı tanınmaktadır.
Dava konusu kuralda, müşterek malik konumunda bulunmayan sınırdaş tarımsal arazi malikine de önalım hakkı tanınmaktadır. Maddenin gerekçesinden, amacın, tarımsal arazilerin ( işletmelerin ) büyümesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa 'da önalım hakkını müşterek mülkiyete münhasır kılan herhangi bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu, meşru bir amaç gözetmek ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen ilkelere uymak kaydıyla, başka hukuksal ilişki biçimlerinde de taraflara önalım hakkı tanıyabilir.
Anayasa 'nın 44. maddesiyle Devlete, tarım topraklarının korunması ve geliştirilmesi ödevi yüklenmiş ve bu amaçla, tarımsal arazileri gruplandırma ve bunların büyüklüğünü belirleme yetkisi tanınmıştır.
Tarımsal açıdan gelişmiş ülkelerde yıllara göre tarımsal işletmelerin sayısı azalıp büyüklükleri artarken, ülkemizdeki süreç bunun tam tersi bir şekilde işlemekte, tarımsal işletme sayısı artarken büyüklükleri azalmaktadır. Modern ülkelerde olduğu üzere tarımsal işletmelerin büyümesinin sağlanması yolunda düzenleme yapılmasının kamu yararına aykırı bir yönü olmadığı gibi Anayasa 'nın 44. maddesiyle Devlete yüklenen ödevle de uyumludur. Bu itibarla, tarımsal arazilerin satışında, sınırdaş tarımsal arazi malikleri lehine onalım hakkı getirilmek suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan dava konusu kuralı içeren 8/A maddesinin son fıkrasıyla atıf yapılan TMK hükümleri uyarınca, onalım hakkını kullanan sınırdaş parsel maliki, satışın tarafları arasında akdedilen sözleşmede ( resmi satış senedinde ) gösterilen bedeli satıcıya ödemek zorundadır. Dolayısıyla taşınmaz, malikin amaçladığı kişinin dışındaki birine satılmakta ise de malikin maddi yönden herhangi bir kaybı söz konusu olmadığından menfaatinin gözetilmediği ve dolayısıyla mülkiyet hakkına ölçüsüz bir şekilde müdahalede bulunulduğu söylenemez.
Malikin, mülkünü dilediği kişiye satabilmesi, Anayasa 'nın 35. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının bir gereğidir. Dava konusu kural, tarım arazilerinin büyütülmesini sağlamak amacıyla malikin bu serbestisini, sınırdaş parsel maliklerine onalım hakkı tanımak suretiyle sınırlamıştır. Buna karşılık, kanun koyucu, taşınmazın sınırdaş maliklerden birine satılması durumunda, satış yapılacak sınırdaşı seçmesi hususunda maliki tamamen serbest bırakmak suretiyle kamu yararı ile malikin kişisel yararı arasında makul bir denge kurmaya çalışmıştır. Kanun koyucu bir yandan, malikin mülkünü dilediği kişiye satma yetkisini sınırlarken diğer taraftan bu kısıtlamayı, taşınmazın sınırdaş malikler dışındakilere satılması durumuna münhasır kılarak orantı kurmuştur.
Kanun koyucu, onalım hakkının birden fazla sınırdaş malik tarafından kullanılması durumunda arazinin mülkiyetinin kime devredileceğini belirleme yetkisini hâkime bırakmakla birlikte, bu konuda hâkimi tamamen serbest bırakmamış, taşınmazın tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş taşınmaz malikine devrine karar vermekle yükümlü kılmıştır. Dolayısıyla bu davada hâkimin yapacağı inceleme, taşınmazın hangi sınırdaş araziyle ekonomik bütünlük oluşturduğunun tespitinden ibarettir. Hâkimin, taşınmazı, ekonomik bütünlük oluşturan sınırdaş taşınmaz malikine devrine karar vermesinin mülk sahibi aleyhine sonuç doğuracağı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Kuralın Anayasa 'nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
30.4.2014 günlü, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu 'na eklenen;
A- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan "... Bakanlığın izni ile... " ibaresinin,
B- 8/1 maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, 30.10.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi..." şeklindedir.
Sonuç olarak;
Davacı taraf 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanunu hükümleri uyarınca davalıya ait taşınmazlar ile sınırdaş tarımsal arazi maliki konumundadır ve 5403 Sayılı Yasanın 8/î maddesinin 2.bendi uyarınca önalım hakkını kullanmak istemektedir. Önalım hakkı yasadan kaynaklanmakta olup satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir. Nitekim 26/12/1951 tarih ve 1/6 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca, isteğe bağlı ihaleye katılıp pey süren ve sonradan ihaleden çekilen paydaşın, ihaleden sonra önalım hakkını kullanması dahi mümkün görülmüş ve bu kullanımın kötü niyetli olmadığı kabul edilmiştir. Bu İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca da davacının kötü niyetli olduğu söylenemez. Ancak genel kanun olarak TMK. 732 vd .maddelerindeki düzenlemelere karşın özel kanun niteliğiyle 5403 sayılı kanunun amacı ve tarımsal arazilerde sınırdaş maliklere tanınan ön alım hakkının doğum ve kullanılmasında arazi bütünlüğünün korunması esas olmakla, yasanın 8/İ maddesindeki düzenlemenin amaç ve ruhuna öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda davacının sınırdaş parseldeki pay satışı nedeniyle ön alım hakkının doğduğunun kabulüne imkan görülmemektedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve yerleşmiş Yargıtay içtihatları ile Anayasa Mahkemesi kararı kapsamında; davacının onalım hakkına dayalı olarak açtığı davada dava açma aktif dava ehliyetinin bulunmadığından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermesinde usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK.nun 353/ ( 1 )-b-l maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/12/2016 tarih, 2016/160 Esas ve 2016/446 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, istemde bulunan davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/ ( l )-b-l maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Verilen karar gereğince alınması gerekli 31,40 TL istinaf karar harcı, peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstemde bulunan davacı tarafından yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararm mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kararın başlamak üzere HMK'nın 362- ( l )-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, 24.04.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.