Haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde mevcut hesap bakiyesine haciz uygulanması
Gönderilme zamanı: 27 Kas 2021, 11:07
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/12-139
KARAR NO: 2012/624
DAVACI-ALACAKLI :
DAVALI : Garanti Bankası Aş. vekili Av.İldar Demirok
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. İcra Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 28.01.2010 gün ve 2009/3674 E., 2010/94 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 21.09.2010 gün ve 2010/7619 E., 2010/20453 K. sayılı ilamı ile;
(...1-İşin niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına HUMK’nun 438. ve İİK’ nun 366. maddeleri hükümleri müsait bulunmadığından davalı üçüncü şahıs vekilinin bu yoldaki isteğinin reddi oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi;
2- Davalı üçüncü şahıs vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Mahkemece hükme esas alınan 02.10.2007 tarihli bilirkişi raporunda, borçlu adına bankadaki hesaba gönderilen paraların haciz ihbarnamesi tebliğ tarihi olan 26.01.2006 tarihinden sonra 10.02.2006, 28.02.2006, 15.09.2006, 02.11.2006 ve 07.01.2007 tarihlerinde hesaba girdiği belirtilmiştir.
İİK.nun 89.maddesine göre 3.şahıs bankaya, borçlunun nezdinde doğmuş ve doğacak alacaklarının haczi şeklinde haciz ihbarnamesinin gönderilmesi halinde, 3.şahıs bankanın sorumluluğu, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla sınırlı olup, daha sonra hesaba gönderilecek olan paraların bankaca bilinmesi mümkün olmadığından bu paralarla ilgili olarak 3.şahıs bankanın sorumluluğu doğmaz.
Somut olayda, haciz ihbarnamesi tebliğ tarihi itibariyle hesapta mevcut bir para bulunmadığından davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru değildir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haciz ihbarnamesi gereğinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan zararın tazmini isteğine ilişkindir.
Davacı/alacaklı vekili dava dilekçesinde, dava dışı borçlu hakkında yapılan takibin kesinleşmesi sonrasında davalı/üçüncü kişi bankaya İİK 89/1. madde uyarınca gönderilen ve borçlunun doğmuş ve doğacak alacaklarının haczinin istendiği haciz ihbarnamesine karşı, banka tarafından borçlunun bankadaki mevcut bakiye hesabına haczin işlendiğini ancak müstakbel alacaklarının haczi için bloke konulmaması nedeniyle, borçlunun bankadaki mevduat hesabına sonradan yatan paranın haczi yerine borçluya ödendiğini, davalı/üçüncü kişi bankanın müstakbel alacakların haczine ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hesaba yatan ve borçlu tarafından çekilen miktarda zararlarının doğduğunu ileri sürerek 17.765 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı/üçüncü kişi banka vekili cevap dilekçesinde, müstakbel alacakların haczi kural olarak mümkün olmakla birlikte haciz için takip borçlusu ile üçüncü kişi arasında hukuki ilişkinin varlığı ile bu ilişki gereğince takip borçlusunun üçüncü kişi nezdinde doğması muhtemel alacağının üçüncü kişi tarafından bilinmesi gerektiğini, mevcut hukuki ilişki yanında ileriye dönük alacak doğuran kira, eser, kambiyo ilişkisi gibi bir hukuki ilişkinin mevcut olması gerektiği, somut olayda borçlunun bankadaki mevduat hesabında bulunan bakiyeye haczin işlendiğini, mevduat ilişkisi ileride herhalükarda alacak doğmasına neden olacak bir ilişki olmadığından bankanın hukuka aykırı bir eylemi bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, “haciz sırasında bir alacağın doğumunu ihtimal dahilinde gösteren bir hukuki ilişki olan mevduat sözleşmesinden kaynaklanan akdi ilişkinin devam ettiği, bu nedenle müstakbel alacağın haczinin mümkün olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire'ce yukarıda açıklanan gerekçelerle bozularak, davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, mahkemece önceki gerekçelerle ilk kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü taraf vekillerince temyiz edilmektedir.
Uyuşmazlık, müstakbel alacakların haczi kavramı içinde, haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde borca yeter bakiye bulunmayan borçluya ait banka mevduat hesabına ileride yatacak paraların haczinin de mümkün olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere taşınır (menkul) malların ne şekilde haczedileceği 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu (İİK)'nun 85. ve 88. maddelerinde açıklanmıştır.
Borçlunun kendi yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır mallarıyla taşınmazlarından, alacak ve haklarından, alacaklının bütün alacaklarına yetecek miktarının haczolunacağı anılan Yasanın 85. maddesinde, haczolunan paraların, banknotların, hamiline ait senetlerin, poliçeler ve sair cirosu kabil senetlerle altın ve gümüş ve diğer kıymetli şeylerin icra dairesince muhafaza edileceği ise 88. maddede anlatılmıştır.
Bu maddeye göre, taşınır bir malın haczedilebilmesi için, o malın somut olarak üçüncü kişinin elinde bulunması gereklidir.
Borçlunun üçüncü kişi elindeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi ise aynı Yasanın 89. maddesinde açıklanmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Yasa ile değişik 89/3. maddesinde;
“Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur...”
hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, borçlunun üçüncü şahıs elindeki taşınır bir malının haczedilmesi halinde icra memuru; borçluya bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını haciz ihbarnamesi ile bildirir.
Bu noktada, İİK’nun 89/1. maddesi uyarınca üçüncü şahsa çıkarılan haciz ihbarnamelerinin niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.
Belirtilmelidir ki, İİK'nun 89/1. maddesinde düzenlenen birinci haciz ihbarnamesi ile borçlunun hamiline ait olmayan veya cirosu kabil bir senede müstenit bulunmayan alacak veya sair bir talep hakkının veya üçüncü şahıs elindeki menkul bir malın haczi halinde, keyfiyetin üçüncü şahsa duyurulması amaçlanmıştır.
Bu haciz ihbarnamesine, üçüncü şahsın, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın istihlak edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olduğunu veya malın borçluya ait olmadığını veya malın kendisine rehnedilmiş olduğunu veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğunu iddia ederek haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde yazılı veya sözlü olarak itiraz etme hakkı vardır.
Üçüncü kişi, birinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, birinci haciz ihbarnamesi ile istenen borç üçüncü kişinin zimmetinde sayılır. Yani üçüncü kişi, kendisinden birinci haciz ihbarnamesi ile istenen alacak miktarını takip borçlusuna borçlu olduğunu kabul etmiş sayılır (md.89/III c.1).
Yedi gün içinde birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmemiş olan üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olduğunu kabul etmiş sayılmasına ilişkin bu karine, kesin bir karine değildir. Zira üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesini aldıktan sonra da, itirazda bulunabilir (md.89/III c.2).
İcra dairesi, birinci haciz ihbarnamesine yedi gün içinde itiraz etmemiş olan üçüncü kişiye, ikinci haciz ihbarnamesi gönderir (md.89/III c.2). İkinci haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye, birinci haciz ihbarnamesine yedi gün içinde itiraz etmediği için borcun zimmetinde sayıldığı, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde md.89/II’ de belirtilen sebeplerle ikinci haciz ihbarnamesine itiraz edebileceği bildirilir ve itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi istenir (md.89/III c.2).
Üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu ihbarnameye itiraz edebilir (md.89/III c.2). Bu itirazın yapılması da, birinci haciz ihbarnamesine itirazdaki gibidir. Üçüncü kişi, tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci haciz ihbarnamesine de itiraz etmez ise borcun zimmetinde sayılması kesinleşir (Kuru, Baki; İcra İflas Hukuku Ders Notları, 2004 Baskı, s. 406 vd.).
Yukarıda açıklandığı üzere, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi için kanun koyucu İİK’nun 89. maddesi hükmünü kabul etmiş; bu düzenleme ile üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle söz konusu mal, alacak ve hakların haczine imkân tanınmış, üçüncü kişiye de tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine itiraz yolu açık tutulmuştur.
Doktrin ve uygulamada ağırlıklı ve istikrarlı olarak kabul edildiği üzere, borçlunun bankadaki mevduatı, üçüncü şahıslardaki alacak niteliğinde olup, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 106/2. maddesi gereğince menkul (taşınır) hükmündedir. Dolayısıyla, bu mevduatın haczi de menkul haczi gibi gerçekleştirilir.
Menkul hükmündeki nakit paranın haczinde, kural olarak taşınır hükümlerinin uygulanacağı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Borçluya ait nakit parayla karşılaşan icra memuru, İİK’nun 88 inci maddesi hükmü çerçevesinde bu parayı haczedebilecektir.
Mülkiyet hakkına konu oluşturabilecek bir taşınırdan söz edilebilmesi ise ancak Türk Medeni Kanun’unun Eşya Hukuku Kitabı hükümleri çerçevesinde mümkündür. Buna göre, üçüncü kişinin elindeki bir paranın İİK'nun 89. maddesine göre değil de, taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir.
Böyle bir haciz, icra memurunun parayı doğrudan muhafaza etmesi şeklinde yapılabileceği gibi, takip borçlusuna borçlu durumdaki üçüncü kişilere haciz yazısı yazılması suretiyle de yapılabilir. Bu haciz yazısı İİK'nun 88. maddesi kapsamında olup, 89. maddedeki haciz ihbarnamesi niteliğini taşımadığından, itiraz prosedürünün işletilmesi de mümkün değildir.
Borçlunun, kendi elindeki taşınır mallar gibi üçüncü kişilerdeki taşınır malları ve alacakları (Örneğin; borçlunun bir bankadaki parası) da haczedilebilir (md.85/1). Fakat bunların üçüncü kişide gerçekten mevcut olup olmadığının tespiti gerekir.
Özelliği gereği banka mevduatı üzerine haczin tatbiki ve haciz tutanağının düzenlenmesi için mahalline yani ilgili bankaya gidilmesine gerek bulunmamaktadır. Borçlunun bankadaki mevduatının haczedilmesi için, haciz tutanağının icra dairesinde düzenlenerek haczi yapan memur ile alacaklı ve borçlu tarafça imzalanması yeterli olup; bu işlemlerin tamamlanması ile birlikte borçlunun bankadaki mevduatının haczi gerçekleşmiş olur. Haczin tekemmülü için bankaya ayrıca İİK’nun 89.maddesi gereğince düzenlenecek haciz ihbarnamesinin tebliğ edilmiş olması şart değildir. Zira, anılan Kanunun 88.maddesinin üst başlığında da açıkça belirtildiği gibi bankaya haciz ihbarnamesinin gönderilmesi haczi tamamlayan bir işlem değil, bankadaki mevduatın borçluya ödenmesini önleyen bir muhafaza tedbiridir. Bu özelliği nedeniyledir ki, borçlunun bankada mevduatı varsa, bankaya gönderilen haciz yazısı birinci haciz ihbarnamesindeki şartları ihtiva etmese dahi geçerli ve yeterli olup, borçlunun haczedilmiş mevduatının borçluya ödenmesini önlemeye yeterli muhafaza tedbiri işlevini görür. Haciz tebliğ yazısını alan banka, artık borçluya ödeme yapamaz ve sadece icra dairesine ödemede bulunabilir.
Ancak, borçlunun bankada mevduatı olmaması ya da olsa bile borcu karşılamaya yeterli bulunmaması durumu farklı olup; bu durumda haciz yazısı ile 89/1 haciz ihbarnamesi arasındaki özellik ortaya çıkar ve haciz yazısı eğer İcra ve İflas Kanunu’nun 89. maddesindeki koşulları taşımıyorsa bu maddedeki sonuçların doğmasına yeterli olmadığından borç bankanın zimmetinde sayılamaz.
Bundan başka, üçüncü kişi ile borçlunun anlaşıp alacaklının koydurmuş olduğu haczi etkisiz bırakmalarına karşı da bazı tedbirlerin alınması gerekir. Ancak, bu yapılırken üçüncü kişilerin hukukî durumuna bir zarar verilmemesi gerekir.
İşte bu nedenledir ki, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczinde; alacaklı, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki menfaat dengesini sağlamak amacıyla, İİK’nın 89.madde hükmü konulmuştur.
İİK'nun 89/3. maddesinde belirtilen birinci haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye bundan böyle alacak tahsil edilinceye kadar borçluya olan borcunu yalnız icra dairesine ödeyebileceği, borçluya yapılacak ödemenin geçerli olmayacağı, aksi halde borcu icra dairesine tekrar ödemek zorunda kalacağı, borcu olmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, durumu birinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bildirmesi gerektiği, aksi halde borcun zimmetinde sayılarak borcu icra dairesine ödemek zorunda kalacağı ihtar olunur ve İİK’nın 89. maddesinin 2, 3 ve 4 üncü fıkra hükümleri de bildirilir.
Görüldüğü üzere, İİK’nun 88. maddesinde üçüncü kişide mevcut olanın haczi mümkün iken, 89. maddede düzenlenen haciz ihbarnameleri ile borçlunun borçlusu konumundaki üçüncü kişinin elinde o anda bulunan mal, alacak ve diğer hakların haczedilmesi mümkün olduğu gibi, borcun tamamen ödenmesine kadar geçecek sürede (işçi ve memurların işveren nezdindeki ücret alacakları, aylık kira bedeli, yüklenici lehine tahakkuk eden hak edişler vb. gibi) üçüncü kişi nezdinde oluşacak, müstakbel alacakların da haczi mümkün kılınmıştır.
Takip borçlusu ile onun borçlusu olan banka arasında mevcut olan bir hukuki ilişkiye dayanan, henüz doğmamış olmakla beraber, ileride doğması muhtemel bulunan alacaklara müstakbel alacaklar denir.
Müstakbel (beklenen) bir alacaktan bahsedebilmek için, bir hukuki ilişkinin mevcut olması, bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsinin ve borçlusunun belli olması yeterlidir (Kuru, Baki; a.g.e. s.428).
Ancak, borçlu ile banka arasında mevcut bir hukuki ilişkiye dayanmayan, sırf ümit ve ihtimale dayanan alacaklar, devamlılık arz eden bir alacak olmadığından, müstakbel alacak olarak haczi mümkün olmayacak, bu halde haciz ihbarnamesinin bankaya tebliği anında bankada borçlu adına mevcut olan alacaklar haczedilebilecektir. Zira bu halde, borçlu ile banka arasında devri edimler doğuran temel bir hukuki münasebet yoktur.
Üçüncü kişi bankaya gönderilen haciz ihbarnamesi, doğmuş yada doğacak alacakların haczi ibaresini içerse bile, üçüncü kişi banka haciz ihbarnamesini tebellüğ ettiği tarihteki mevcut durumla sınırlı olarak sorumlu olacaktır (İyilikli, Ahmet Cahit; Haciz İhbarnameleri, Ankara 2012, s180 vd.).
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut uyuşmazlığın incelenmesinde, haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde borçlunun davalı/üçüncü kişi banka nezdindeki mevduat hesabında bulunan miktar üzerine haciz uygulandığı, haciz ihbarnamesinde doğacak alacaklar üzerine de haciz konulmuş olduğu bildirilmiş olmasına rağmen takip borçlusu ile davalı/üçüncü kişi banka arasında, banka nezdinde müstakbel alacak doğuracak (kira, istihkak, maaş vb) bir hukuki ilişkinin olmadığı, borçlunun banka nezdinde mevduat hesabı bulunmakla birlikte anılan mevduat hesabına düzenli (periyodik) olarak para yatırılmasının da sözkonusu olmadığı açıktır.
Bu durumda, davalı/üçüncü kişi banka tarafından sadece haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde mevcut hesap bakiyesine haciz uygulanmasına ilişkin işlem hukuka uygun olup, Özel Daire’nin bozma kararı bu nedenle yerindedir.
O halde, mahkemece Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı/üçüncü kişi banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na 5311 sayılı Kanunun 29. maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla aynı Kanunun 366. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.09.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/12-139
KARAR NO: 2012/624
DAVACI-ALACAKLI :
DAVALI : Garanti Bankası Aş. vekili Av.İldar Demirok
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. İcra Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 28.01.2010 gün ve 2009/3674 E., 2010/94 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 21.09.2010 gün ve 2010/7619 E., 2010/20453 K. sayılı ilamı ile;
(...1-İşin niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına HUMK’nun 438. ve İİK’ nun 366. maddeleri hükümleri müsait bulunmadığından davalı üçüncü şahıs vekilinin bu yoldaki isteğinin reddi oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi;
2- Davalı üçüncü şahıs vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Mahkemece hükme esas alınan 02.10.2007 tarihli bilirkişi raporunda, borçlu adına bankadaki hesaba gönderilen paraların haciz ihbarnamesi tebliğ tarihi olan 26.01.2006 tarihinden sonra 10.02.2006, 28.02.2006, 15.09.2006, 02.11.2006 ve 07.01.2007 tarihlerinde hesaba girdiği belirtilmiştir.
İİK.nun 89.maddesine göre 3.şahıs bankaya, borçlunun nezdinde doğmuş ve doğacak alacaklarının haczi şeklinde haciz ihbarnamesinin gönderilmesi halinde, 3.şahıs bankanın sorumluluğu, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla sınırlı olup, daha sonra hesaba gönderilecek olan paraların bankaca bilinmesi mümkün olmadığından bu paralarla ilgili olarak 3.şahıs bankanın sorumluluğu doğmaz.
Somut olayda, haciz ihbarnamesi tebliğ tarihi itibariyle hesapta mevcut bir para bulunmadığından davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru değildir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haciz ihbarnamesi gereğinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan zararın tazmini isteğine ilişkindir.
Davacı/alacaklı vekili dava dilekçesinde, dava dışı borçlu hakkında yapılan takibin kesinleşmesi sonrasında davalı/üçüncü kişi bankaya İİK 89/1. madde uyarınca gönderilen ve borçlunun doğmuş ve doğacak alacaklarının haczinin istendiği haciz ihbarnamesine karşı, banka tarafından borçlunun bankadaki mevcut bakiye hesabına haczin işlendiğini ancak müstakbel alacaklarının haczi için bloke konulmaması nedeniyle, borçlunun bankadaki mevduat hesabına sonradan yatan paranın haczi yerine borçluya ödendiğini, davalı/üçüncü kişi bankanın müstakbel alacakların haczine ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hesaba yatan ve borçlu tarafından çekilen miktarda zararlarının doğduğunu ileri sürerek 17.765 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı/üçüncü kişi banka vekili cevap dilekçesinde, müstakbel alacakların haczi kural olarak mümkün olmakla birlikte haciz için takip borçlusu ile üçüncü kişi arasında hukuki ilişkinin varlığı ile bu ilişki gereğince takip borçlusunun üçüncü kişi nezdinde doğması muhtemel alacağının üçüncü kişi tarafından bilinmesi gerektiğini, mevcut hukuki ilişki yanında ileriye dönük alacak doğuran kira, eser, kambiyo ilişkisi gibi bir hukuki ilişkinin mevcut olması gerektiği, somut olayda borçlunun bankadaki mevduat hesabında bulunan bakiyeye haczin işlendiğini, mevduat ilişkisi ileride herhalükarda alacak doğmasına neden olacak bir ilişki olmadığından bankanın hukuka aykırı bir eylemi bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, “haciz sırasında bir alacağın doğumunu ihtimal dahilinde gösteren bir hukuki ilişki olan mevduat sözleşmesinden kaynaklanan akdi ilişkinin devam ettiği, bu nedenle müstakbel alacağın haczinin mümkün olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire'ce yukarıda açıklanan gerekçelerle bozularak, davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, mahkemece önceki gerekçelerle ilk kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü taraf vekillerince temyiz edilmektedir.
Uyuşmazlık, müstakbel alacakların haczi kavramı içinde, haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde borca yeter bakiye bulunmayan borçluya ait banka mevduat hesabına ileride yatacak paraların haczinin de mümkün olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere taşınır (menkul) malların ne şekilde haczedileceği 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu (İİK)'nun 85. ve 88. maddelerinde açıklanmıştır.
Borçlunun kendi yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır mallarıyla taşınmazlarından, alacak ve haklarından, alacaklının bütün alacaklarına yetecek miktarının haczolunacağı anılan Yasanın 85. maddesinde, haczolunan paraların, banknotların, hamiline ait senetlerin, poliçeler ve sair cirosu kabil senetlerle altın ve gümüş ve diğer kıymetli şeylerin icra dairesince muhafaza edileceği ise 88. maddede anlatılmıştır.
Bu maddeye göre, taşınır bir malın haczedilebilmesi için, o malın somut olarak üçüncü kişinin elinde bulunması gereklidir.
Borçlunun üçüncü kişi elindeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi ise aynı Yasanın 89. maddesinde açıklanmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Yasa ile değişik 89/3. maddesinde;
“Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur...”
hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, borçlunun üçüncü şahıs elindeki taşınır bir malının haczedilmesi halinde icra memuru; borçluya bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını haciz ihbarnamesi ile bildirir.
Bu noktada, İİK’nun 89/1. maddesi uyarınca üçüncü şahsa çıkarılan haciz ihbarnamelerinin niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.
Belirtilmelidir ki, İİK'nun 89/1. maddesinde düzenlenen birinci haciz ihbarnamesi ile borçlunun hamiline ait olmayan veya cirosu kabil bir senede müstenit bulunmayan alacak veya sair bir talep hakkının veya üçüncü şahıs elindeki menkul bir malın haczi halinde, keyfiyetin üçüncü şahsa duyurulması amaçlanmıştır.
Bu haciz ihbarnamesine, üçüncü şahsın, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın istihlak edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olduğunu veya malın borçluya ait olmadığını veya malın kendisine rehnedilmiş olduğunu veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğunu iddia ederek haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde yazılı veya sözlü olarak itiraz etme hakkı vardır.
Üçüncü kişi, birinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, birinci haciz ihbarnamesi ile istenen borç üçüncü kişinin zimmetinde sayılır. Yani üçüncü kişi, kendisinden birinci haciz ihbarnamesi ile istenen alacak miktarını takip borçlusuna borçlu olduğunu kabul etmiş sayılır (md.89/III c.1).
Yedi gün içinde birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmemiş olan üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olduğunu kabul etmiş sayılmasına ilişkin bu karine, kesin bir karine değildir. Zira üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesini aldıktan sonra da, itirazda bulunabilir (md.89/III c.2).
İcra dairesi, birinci haciz ihbarnamesine yedi gün içinde itiraz etmemiş olan üçüncü kişiye, ikinci haciz ihbarnamesi gönderir (md.89/III c.2). İkinci haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye, birinci haciz ihbarnamesine yedi gün içinde itiraz etmediği için borcun zimmetinde sayıldığı, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde md.89/II’ de belirtilen sebeplerle ikinci haciz ihbarnamesine itiraz edebileceği bildirilir ve itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi istenir (md.89/III c.2).
Üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu ihbarnameye itiraz edebilir (md.89/III c.2). Bu itirazın yapılması da, birinci haciz ihbarnamesine itirazdaki gibidir. Üçüncü kişi, tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci haciz ihbarnamesine de itiraz etmez ise borcun zimmetinde sayılması kesinleşir (Kuru, Baki; İcra İflas Hukuku Ders Notları, 2004 Baskı, s. 406 vd.).
Yukarıda açıklandığı üzere, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi için kanun koyucu İİK’nun 89. maddesi hükmünü kabul etmiş; bu düzenleme ile üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle söz konusu mal, alacak ve hakların haczine imkân tanınmış, üçüncü kişiye de tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine itiraz yolu açık tutulmuştur.
Doktrin ve uygulamada ağırlıklı ve istikrarlı olarak kabul edildiği üzere, borçlunun bankadaki mevduatı, üçüncü şahıslardaki alacak niteliğinde olup, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 106/2. maddesi gereğince menkul (taşınır) hükmündedir. Dolayısıyla, bu mevduatın haczi de menkul haczi gibi gerçekleştirilir.
Menkul hükmündeki nakit paranın haczinde, kural olarak taşınır hükümlerinin uygulanacağı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Borçluya ait nakit parayla karşılaşan icra memuru, İİK’nun 88 inci maddesi hükmü çerçevesinde bu parayı haczedebilecektir.
Mülkiyet hakkına konu oluşturabilecek bir taşınırdan söz edilebilmesi ise ancak Türk Medeni Kanun’unun Eşya Hukuku Kitabı hükümleri çerçevesinde mümkündür. Buna göre, üçüncü kişinin elindeki bir paranın İİK'nun 89. maddesine göre değil de, taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir.
Böyle bir haciz, icra memurunun parayı doğrudan muhafaza etmesi şeklinde yapılabileceği gibi, takip borçlusuna borçlu durumdaki üçüncü kişilere haciz yazısı yazılması suretiyle de yapılabilir. Bu haciz yazısı İİK'nun 88. maddesi kapsamında olup, 89. maddedeki haciz ihbarnamesi niteliğini taşımadığından, itiraz prosedürünün işletilmesi de mümkün değildir.
Borçlunun, kendi elindeki taşınır mallar gibi üçüncü kişilerdeki taşınır malları ve alacakları (Örneğin; borçlunun bir bankadaki parası) da haczedilebilir (md.85/1). Fakat bunların üçüncü kişide gerçekten mevcut olup olmadığının tespiti gerekir.
Özelliği gereği banka mevduatı üzerine haczin tatbiki ve haciz tutanağının düzenlenmesi için mahalline yani ilgili bankaya gidilmesine gerek bulunmamaktadır. Borçlunun bankadaki mevduatının haczedilmesi için, haciz tutanağının icra dairesinde düzenlenerek haczi yapan memur ile alacaklı ve borçlu tarafça imzalanması yeterli olup; bu işlemlerin tamamlanması ile birlikte borçlunun bankadaki mevduatının haczi gerçekleşmiş olur. Haczin tekemmülü için bankaya ayrıca İİK’nun 89.maddesi gereğince düzenlenecek haciz ihbarnamesinin tebliğ edilmiş olması şart değildir. Zira, anılan Kanunun 88.maddesinin üst başlığında da açıkça belirtildiği gibi bankaya haciz ihbarnamesinin gönderilmesi haczi tamamlayan bir işlem değil, bankadaki mevduatın borçluya ödenmesini önleyen bir muhafaza tedbiridir. Bu özelliği nedeniyledir ki, borçlunun bankada mevduatı varsa, bankaya gönderilen haciz yazısı birinci haciz ihbarnamesindeki şartları ihtiva etmese dahi geçerli ve yeterli olup, borçlunun haczedilmiş mevduatının borçluya ödenmesini önlemeye yeterli muhafaza tedbiri işlevini görür. Haciz tebliğ yazısını alan banka, artık borçluya ödeme yapamaz ve sadece icra dairesine ödemede bulunabilir.
Ancak, borçlunun bankada mevduatı olmaması ya da olsa bile borcu karşılamaya yeterli bulunmaması durumu farklı olup; bu durumda haciz yazısı ile 89/1 haciz ihbarnamesi arasındaki özellik ortaya çıkar ve haciz yazısı eğer İcra ve İflas Kanunu’nun 89. maddesindeki koşulları taşımıyorsa bu maddedeki sonuçların doğmasına yeterli olmadığından borç bankanın zimmetinde sayılamaz.
Bundan başka, üçüncü kişi ile borçlunun anlaşıp alacaklının koydurmuş olduğu haczi etkisiz bırakmalarına karşı da bazı tedbirlerin alınması gerekir. Ancak, bu yapılırken üçüncü kişilerin hukukî durumuna bir zarar verilmemesi gerekir.
İşte bu nedenledir ki, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczinde; alacaklı, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki menfaat dengesini sağlamak amacıyla, İİK’nın 89.madde hükmü konulmuştur.
İİK'nun 89/3. maddesinde belirtilen birinci haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye bundan böyle alacak tahsil edilinceye kadar borçluya olan borcunu yalnız icra dairesine ödeyebileceği, borçluya yapılacak ödemenin geçerli olmayacağı, aksi halde borcu icra dairesine tekrar ödemek zorunda kalacağı, borcu olmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, durumu birinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bildirmesi gerektiği, aksi halde borcun zimmetinde sayılarak borcu icra dairesine ödemek zorunda kalacağı ihtar olunur ve İİK’nın 89. maddesinin 2, 3 ve 4 üncü fıkra hükümleri de bildirilir.
Görüldüğü üzere, İİK’nun 88. maddesinde üçüncü kişide mevcut olanın haczi mümkün iken, 89. maddede düzenlenen haciz ihbarnameleri ile borçlunun borçlusu konumundaki üçüncü kişinin elinde o anda bulunan mal, alacak ve diğer hakların haczedilmesi mümkün olduğu gibi, borcun tamamen ödenmesine kadar geçecek sürede (işçi ve memurların işveren nezdindeki ücret alacakları, aylık kira bedeli, yüklenici lehine tahakkuk eden hak edişler vb. gibi) üçüncü kişi nezdinde oluşacak, müstakbel alacakların da haczi mümkün kılınmıştır.
Takip borçlusu ile onun borçlusu olan banka arasında mevcut olan bir hukuki ilişkiye dayanan, henüz doğmamış olmakla beraber, ileride doğması muhtemel bulunan alacaklara müstakbel alacaklar denir.
Müstakbel (beklenen) bir alacaktan bahsedebilmek için, bir hukuki ilişkinin mevcut olması, bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsinin ve borçlusunun belli olması yeterlidir (Kuru, Baki; a.g.e. s.428).
Ancak, borçlu ile banka arasında mevcut bir hukuki ilişkiye dayanmayan, sırf ümit ve ihtimale dayanan alacaklar, devamlılık arz eden bir alacak olmadığından, müstakbel alacak olarak haczi mümkün olmayacak, bu halde haciz ihbarnamesinin bankaya tebliği anında bankada borçlu adına mevcut olan alacaklar haczedilebilecektir. Zira bu halde, borçlu ile banka arasında devri edimler doğuran temel bir hukuki münasebet yoktur.
Üçüncü kişi bankaya gönderilen haciz ihbarnamesi, doğmuş yada doğacak alacakların haczi ibaresini içerse bile, üçüncü kişi banka haciz ihbarnamesini tebellüğ ettiği tarihteki mevcut durumla sınırlı olarak sorumlu olacaktır (İyilikli, Ahmet Cahit; Haciz İhbarnameleri, Ankara 2012, s180 vd.).
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut uyuşmazlığın incelenmesinde, haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde borçlunun davalı/üçüncü kişi banka nezdindeki mevduat hesabında bulunan miktar üzerine haciz uygulandığı, haciz ihbarnamesinde doğacak alacaklar üzerine de haciz konulmuş olduğu bildirilmiş olmasına rağmen takip borçlusu ile davalı/üçüncü kişi banka arasında, banka nezdinde müstakbel alacak doğuracak (kira, istihkak, maaş vb) bir hukuki ilişkinin olmadığı, borçlunun banka nezdinde mevduat hesabı bulunmakla birlikte anılan mevduat hesabına düzenli (periyodik) olarak para yatırılmasının da sözkonusu olmadığı açıktır.
Bu durumda, davalı/üçüncü kişi banka tarafından sadece haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde mevcut hesap bakiyesine haciz uygulanmasına ilişkin işlem hukuka uygun olup, Özel Daire’nin bozma kararı bu nedenle yerindedir.
O halde, mahkemece Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı/üçüncü kişi banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na 5311 sayılı Kanunun 29. maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla aynı Kanunun 366. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.09.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.