1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Apartman Yöneticiliği Hakkında Verilen Karar ile Kat Malikleri Hakkında da İcra Takibi Yapılabilir

Gönderilme zamanı: 10 Ara 2021, 16:00
gönderen Hepsihukuk
HUKUK GENEL KURULU

2017/1677 E.
2019/1422 K.


MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki “şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda Antalya 3. İcra (Hukuk) Mahkemesince istemin reddine dair verilen 24.09.2013 tarihli ve 2013/646 E., 2013/868 K. sayılı karar, borçlular vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 17.02.2015 tarihli ve 2014/24507 E., 2015/4280 K. sayılı kararı ile;
“...Alacaklı tarafından borçlular aleyhine başlatılan ilamlı takipte borçlulardan ... vekili İcra Mahkemesi'ne başvurusunda; takip dayanağı ilamda apartman yönetimi taraf olduğundan kat maliklerine karşı takip yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, takipte borçluların borcun ne kadarından sorumlu olduğunun belirtilmediğini açıklayarak icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece 634 sayılı Kanun'un 20. maddesi gereğince kat malikleri hakkında da takip yapılabileceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmesi üzerine, hüküm şikayetçi borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Somut olayda, takip dayanağı Antalya 1. İş Mahkemesi'nin 2010/708 Esas-2012/668 Karar sayılı işçilik alacağı ilamında davalı olarak Tüsüz Apartman Yöneticiliği hakkında karar verildiği, takibin ise kat maliklerine karşı başlatıldığı görülmektedir. Alacaklının öncelikle ilam borçlusu Apartman Yönetimi aleyhine takip başlatması gerekir. Bu husus gözardı edilerek doğrudan kat malikleri hakkında takibe geçilmesi doğru değildir. İcra Mahkemesi'nce bu nedenle takibin şikayetçi borçlu yönünden iptali gerekirken yazılı gerekçeyle şikayetin reddi isabetsizdir..."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan inceleme sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, icra takibinin iptaline ilişkindir.

Şikâyetçi borçlular vekili; alacaklı tarafından Antalya 1. İş Mahkemesinin 17.12.2012 tarihli ve 2010/708 E., 2012/668 K. sayılı ilamının Antalya 12. İcra Dairesinin 2013/4316 (4336) E. sayılı dosyasında ilamlı takibe konu edildiğini ve kat maliki olan müvekkillerine icra emri tebliğ edildiğini, daha önce aynı ilamda davalı olan Tüsüz Apartmanı Yöneticiliği aleyhine Antalya 1. İcra Dairesinin 2012/11574 E. sayılı dosyasında takip yapıldığını, aynı ilamın yeniden ilamda taraf olmayan müvekkilleri aleyhine takibe konulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ilamda davalı Tüsüz Apartman Yöneticiliği olduğundan icra takibinin de apartman yöneticiliği aleyhine yapılması gerektiğini, kat maliki olan müvekkilleri aleyhine takip yapılamayacağını, bir an için kat maliklerinin borçtan sorumlu olduğu düşünülse dahi kat maliklerine müteselsil sorumluluk varmış gibi icra emri gönderilemeyeceğini ileri sürerek Antalya 12. İcra Dairesinin 2013/4316 (4336) E. sayılı icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı vekili; şikâyete konu icra takibinde, Antalya 1. İş Mahkemesinin 17.12.2012 tarihli ve 2010/708 E., 2012/668 K. sayılı kararının Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin kararıyla onanarak kesinleştiğini, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesinde apartman ortak giderleri arasında sayılan kapıcı giderlerine ilişkin mahkeme ilamından doğan borcun Antalya 1. İcra Dairesinin 2012/11574 E. sayılı dosyası dikkate alınarak tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla takip yapıldığını, icra emrinde tahsilde tekerrür olmamak kaydı bulunduğundan şikâyete konu icra takibinin hukuka uygun olduğunu, takip dayanağı ilamda belirlenen işçi alacaklarından sorumlu olanın Tüsüz Apartman Yöneticiliği olduğu belirtildiğinden iddia edildiği gibi icra emrinde işçilik alacaklarının kat malikleri sayısına bölünerek yapılamayacağını, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 09.06.2011 tarihli ve 2010/29999 E., 2011/12172 K. sayılı kararında "...alacaklı, 634 Sayılı Yasa'nın 35. maddesine göre apartman yönetimi hakkında takip yapabileceği gibi, aynı kanunun 20. maddesi uyarınca da ilama konu borcun yasal sorumlusu olan kat malikleri hakkında da takip yapabilir. Bir diğer ifade ile alacaklının bu konuda seçimlik hakkı bulunmaktadır..." hususunun belirtildiğini, kat malikleri hakkında takip yapılmasının 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesi gereğince hukuka uygun olduğunu savunarak şikâyetin reddine karar verilmesini istemiştir.

İcra Mahkemesince; şikâyetçilerin söz konusu apartmanda kat malikleri olduğunun tartışmasız olduğu, iş mahkemesinin apartman yönetimi aleyhine kıdem ve ihbar tazminatı ile hafta tatili ücretine ilişkin alacaklara yönelik olarak verilen kararına dayanılarak 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 35 ve 20. maddesi uyarınca ilama konu borcun yasal sorumlusu olan kat malikleri hakkında ya da apartman yönetimi hakkında takip yapılabileceği, bu konuda alacaklının seçimlik hakkının bulunduğu gerekçesiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.

Borçlular vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece; iş mahkemesi tarafından apartman yönetimi aleyhine, kıdem ve ihbar tazminatı ile hafta tatili ücretine ilişkin alacaklar hakkında verilen kararı için 684 (634) sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 35 ve 20. maddeleri uyarınca ilama konu borcun yasal sorumlusu olan kat malikleri hakkında ya da apartman yönetimi hakkında takip yapılabileceği, bu konuda alacaklının seçimlik hakkının bulunduğu, Özel Dairenin önceki kararlarının da bu yönde olduğu, Özel Dairenin bozma kararında "alacaklının öncelikle apartman yönetimi aleyhine takip başlatması gerekir" şeklindeki değerlendirmesinin hukuki dayanağının bulunmadığı, zira öncelikle apartman yönetimi aleyhine takibe geçildikten sonra hangi koşul ve şartlarda daha sonra apartman malikleri aleyhine takibe geçileceği hususunun belirsiz kaldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı borçlular vekili tarafından temyize getirilmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Antalya 1. İş Mahkemesinin davalısı “Tüsüz apartmanı Yöneticiliği” olan ilamının kat malikleri aleyhine takibe konulabilmesi için öncelikle Apartman Yönetimi aleyhine takip başlatılmasının gerekip gerekmediği, doğrudan kat malikleri aleyhine takip yapılıp yapılamayacağı, burada varılacak sonuca göre şikâyetin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki alacaklının ilamlı icra takibi yapabilmesi için elinde bir mahkeme ilamı ya da kanunların bu kuvvete sahip kıldığı bir belgenin bulunması gerekir.

6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 294. maddesinin 1. fıkrası "Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür" şeklinde, aynı Kanunun 301. maddesi ise "Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine makbuz karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır. Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası ilamdır...." şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, kısaca ilam; mahkeme kararının iki taraftan her birine verilen mühürlü örnekleri olarak tanımlanabilir. Ayrıca 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 38. maddesinde, gerçekte ilam olmadıkları halde yasa gereği "ilam mahiyetini haiz belgeler" sayılmış; bazı özel kanunlarda da, ilgili bulundukları konuda birtakım belgelerin ilam niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.

İlamların icrası ise; İİK'nın ikinci babında 24 ilâ 41. maddeler arasında düzenlenmiş; para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrasına ilişkin hükümlere de Kanunun 32 ve ardından gelen maddelerinde yer verilmiştir. İİK'nın 32. maddesinde; “Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24 üncü maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

26.05.2017 tarihli ve 2017/2 E., 2017/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince ilamların genel haciz yolu ile ilamsız takibe konu edilmesinin icra hukukuna ve yargılama tekniğine uygun düşmediği, bu yola başvurmakta alacaklının hukuki yararının bulunmadığı gibi borçlunun hukuki durumunun ağırlaştırıldığı ve taraflar arasındaki menfaatler dengesi bozulduğundan ilama dayalı bir alacak, ilamsız takip konusu yapılamaz.

Somut olayda; Antalya 1. İcra Dairesinin 2012/11574 E. sayılı icra takip dosyasında alacaklı ... tarafından 26.12.2012 tarihinde başlatılan ilamlı icra takibine dayanak Antalya 1. İş Mahkemesinin 17.12.2012 tarihli ve 2010/708 E., 2012/688 K. sayılı ilamında davacının alacaklı Hasan Altınbaş, davalının Tüsüz Apartmanı Yöneticiliği olduğu, ilamda davacının kapıcılık hizmetinden doğan işçilik alacakları ve yargılama giderlerine ilişkin "...davalıdan alınarak davacıya verilmesine..." şeklinde hüküm kurulduğu, ilamın Yargıtay 7. Hukuk Dairesince onanarak 16.04.2013 tarihinde kesinleştiği, apartman yönetimine 02.01.2013 tarihinde icra emri tebliğ edildiği, İİK'nın 89. maddesine göre bazı kat maliklerine gönderilen birinci haciz ihbarnamesine itiraz edildiği, şikâyete konu Antalya 12. İcra Dairesinin 2013/4336 E. sayılı icra takip dosyasında alacaklı ... tarafından 21.05.2013 tarihinde Antalya 1. İş Mahkemesinin 17.12.2012 tarihli ve 2010/708 E., 2012/688 K. sayılı kararına dayanılarak şikâyetçi borçlu kat malikleri aleyhine ilamlı icra takibine geçildiği, takip talebinde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesine gereğince apartman ortak giderleri arasında sayılan kapıcı giderlerine ilişkin mahkeme ilamından doğan borcun Antalya 1. İcra Dairesinin 2012/11574 E. sayılı dosyası dikkate alınarak tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla kat maliki olan borçlulardan tahsilinin talep edildiği görülmektedir.

Özel Dairenin bozma kararında belirtildiğinin aksine, somut olayda öncelikle apartman yönetimi aleyhine ilamlı icra takibi yapıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesinin 1/a fıkrasına göre kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak katılmakla yükümlüdür, 2. fıkrasına göre gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Aynı Kanunun 32. maddesinde ana gayrimenkulün kat malikleri kurulu tarafından, sözleşme, yönetim planı ve kanun hükümleri uyarınca verilecek kararlara göre yönetileceği, 34. maddesinde ise kat maliklerinin, ana gayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışarıdan seçecekleri bir kimseye (yönetici) veya üç kişilik bir kurula (yönetim kurulu) verebilecekleri belirtilmiştir. Bu maddeye göre seçilen yöneticinin görevleri ise aynı Kanunun 35. maddesinde sayılmıştır. Yöneticinin bu görevleri ana gayrimenkulün yönetimi ile ilgili olup, yönetimin gerektirdiği ortak giderleri yapmak yetkisini de içermektedir. Sözü edilen Kanunun 38. maddesinde de yöneticinin, kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu olduğu, aynı Kanunun 40. maddesinin 1. fıkrasında yönetici, kaide olarak vekilin haklarına sahip bulunduğu düzenlenmiştir. Yönetici, kanundan aldığı temsil yetkisine dayanarak çeşitli sözleşmeler kurabilir. İşte bu sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda yönetici dava açabileceği gibi yöneticiye karşı da dava açılabilir. Şu husus da belirtilmelidir ki yönetici, vekâletname ile tayin edilen bir vekil gibi değildir. Yasal bir temsilci olup yetkisini kanundan almaktadır.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.09.2018 tarihli ve 2017/15-423 E., 2018/1364 K. ile 13.12.2018 tarihli ve 2017/15-260 E., 2018/931 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere yönetici, yasadan ve yönetim planından kaynaklanan yetkisine dayanarak üçüncü kişilerle borç ve alacak ilişkisi doğuracak sözleşmeler yapabilir. Kat maliklerinin vekili olduğundan bu tür sözleşmeler onların adına ve hesabına hukuki sonuç doğurur. Yönetici Kat Mülkiyeti Kanunu'nun tanıdığı yetkiler dâhilinde yaptığı sözleşmeler dolayısı ile aktif ve pasif dava ehliyetine sahiptir.

Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ışığında somut olayda takibe dayanak ilamda apartman yönetimine karşı kapıcılık hizmetinden doğan alacakların tahsili istemiyle dava açılmış olup, davalının pasif dava ehliyetinin olduğu hususu yargılama aşamasında kesinleşmiştir. Takibe dayanak ilamda apartman yöneticiliği taraf gösterilmiş olup, ilamda "kat maliklerini temsilen" açıklaması olmasa dahi kat maliklerini temsilen davalı hakkında karar verildiği için bu ilama dayalı olarak kat malikleri aleyhinde ilamlı icra takibi yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesine göre ilama konu borcun yasal sorumlusu kat malikleridir.

Apartman yöneticisi, apartman yönetimi ile ilgili konularda Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 38 ve 40. maddeleri gereğince temsilci konumunda olduğundan avukat olmasa bile kat maliklerini mahkemede temsil edebilir. Kat malikleri Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri uyarınca ilamda yazılı borçtan sorumlu olup, bu sorumluluklarının sınırı anılan Kanunda belirlenmiştir. Bu nedenle sorumluluklarının tespiti ve hükmün infazı için ayrıca bir yargılama yapmaya veya hükmün yorumlanmasına gerek yoktur.

Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, İİK'nın 33. maddesine göre ilamlı takipte borçlu icra mahkemesine başvurarak borcun zamanaşımına uğradığını, borcun imhal veya itfa edildiğini ileri sürebileceğinden, borçtan sorumlu olmadığı iddiası ilamlı icra takibi prosedürü içinde dinlenmez. Kaldı ki somut olayda da borçluların bu yönde bir iddiası yoktur.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, ilamın infaz edilecek kısmının hüküm bölümü olduğu, hüküm kısmında borcun asıl borçlusunun ve borç miktarının HMK'nın 297. maddesi gereğince açık, şüphe ve tereddüt bırakmayacak şekilde gösterilmesinin gerektiği, ancak ilamın hüküm fıkrasında davalı Tüsüz Apartman Yöneticiliğinin gösterildiği, ilamda taraf olmayan kat maliklerine icra emri gönderilemeyeceği, aynı borçtan sorumlu olduğu iddiasında olan alacaklının ilamda belirlenen alacağın cins ve miktarına göre ilamsız takip yapılabileceği, kat maliklerinin ilamsız takip prosedüründe mümkün olan itiraz hakkının kullanılmasının sağlanması gerektiği, itiraz eden kat malikinin sorumlu olup olmadığı ve sorumluluğunun miktarının alacaklı tarafından açılacak itirazın iptali davasında açıklığa kavuşturulabileceği gerekçesiyle direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Sonuç olarak; yerel mahkemenin davalısı apartman yönetimi olan iş mahkemesinin ilamına dayalı olarak 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20, 35, 38 ve 40. maddeleri uyarınca ilama konu borcun yasal sorumlusu konumundaki kat malikleri olan borçluların ilamda taraf olmadıklarına ilişkin şikâyetinin reddine dair direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

Ne var ki, Özel Dairece borçlular vekilinin kat malikleri müteselsil sorumluymuş gibi ilamlı takipte tüm borcun her kat malikinden talep edildiğine ilişkin icra emrine yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.

SONUÇ: 1) Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı uygun olup borçlular vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA oy çokluğu ile,

2) Yukarıda gösterilen nedenlerle direnme uygun bulunduğundan icra emrine yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının tebliğ işlemlerinin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.12.2019 tarihinde ikinci görüşmede oy birliği ile karar verildi.





KARŞI OY


İcra mahkemesine yapılan başvuru ilamda yer almayan şikâyetçilere çıkarılan icra emrinin iptaline ilişkin ilama aykırılık şikayetidir.

Para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrası başlığı altında düzenlenen İcra İflas Kanunu 32. maddesinde “Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilam icra dairesine verilince icra müdürü borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24. maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir…”,
24. maddesinde “İcra emrinde; alacaklı ve borçlunun ve varsa mümesillerinin adları ve soyadları şöhret veya yerleşim yerleri hükmü veren mahkemenin ismi hükmolunan şeyin neden ibaret olduğu ilamın tarih ve numarası ….yazılır…”

16. maddesinde “Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra İflas Dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir…”,

33. maddesinde “İcra emrinin tebliğ üzerine borçlu yedi gün içinde dilekçe ile icra mahkemesine başvurarak borcun zamanaşımına uğradığı veya imhal veya itfa edildiği itirazın da bulunabilir…” İlamlı icrada uygulamanın esasını teşkil eden ilam hükmünün kapsamını düzenleyen Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2) nolu bendinde ise “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümlere taraflara yüklenen borç ve tanınan sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca Hukuk Genel Kurulunun 8.10.1997 tarih 1997/12-517 E, 1997/776 K sayılı kararında ilamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olup, tetkik mercii (icra mahkemesi) ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleyemez. Diğer bir anlatımla hükmün içeriğinin aynen infazı zorunlu olup, mahdut yetkili İcra Tetkik Mercii Hâkimi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yoluyla belirleme yetkisine sahip değildir şeklinde ilke oluşturulmuştur.

Yine Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2011 tarih 2011/9-298 E, 2211/377 K sayılı kararında, hüküm salt yönetim kurulu başkanı veya yönetici hakkında kurulamaz. Yasal temsilci durumundaki bu kişiler aleyhine ancak “kat maliklerini temsilen” olduğu açıklaması ile hüküm kurulması olanaklıdır gerekçesi ile 9. H.D’sinin “Hükmün Kat Mülkiyeti Kanunun 20. maddesi uyarınca kat malikleri hakkında kurulması gerekirken yöneticiden tahsiline yönelik hüküm kurulması hatalıdır” şeklindeki bozma ilamı doğrulanmıştır.

İcra takibinin dayanağı ilamda davalı Tüsüz Apartmanı Yöneticiliği olarak gösterilmiş olup, ilamda davanın kabulüne hükme bağlanan işçilik (kapıcı) alacakları ile yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde hükmü fıkrası oluşturulmuştur. Anılan ilamla kat maliklerine karşıda ilamlı takibe geçilmesi üzerine davacı kat malikleri vekili ilamda davalının Tüsüz apartmanı yöneticiliği olduğunu ilamın mahkeme kararında yer almayan kat maliki müvekkilleri aleyhine takibe konulmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğunu belirterek icra emrinin iptalini istemiştir. Mahkemece 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun 35 ve 20. maddesi uyarınca ilama konu borcun yasal sorumlusu kat malikleri hakkında takip yapılabileceği alacaklının seçimlik hakkı bulunduğundan bahisle şikâyetin reddine karar verilmiş hüküm Özel Dairece ilamda Tüsüz apartmanı yöneticiliği hakkında karar verildiği alacaklının öncelikle apartman yöneticiliği aleyhine takip başlatması gerektiği, doğrudan kat malikleri hakkında takip yapılmasının doğru olmadığı belirtilerek, şikâyetçi borçlu yönünden takibin iptali gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.

Yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler ve içtihatlarla varılan kabuller ışığında ilamın hüküm fıkrasında borçlu olarak davalı (Tüsüz Apartmanı Yöneticiliği) gösterildiği hâlde kat malikleri hakkında ilamlı takip yapılıp yapılamayacağı hususuna gelince;

İİK’nın 16. maddesine göre, hadiseye uygun muamele yapmak zorunda olan icra müdürü 32. maddesine göre icrası için kendisine verilen ilama uygun olarak 24. maddede belirtilen icra emrine yazması gerekli bilgileri ilam içeriğine uygun olarak düzenlemek zorundadır.

Bir ilamın infaz edilecek kısmı hüküm bölümüdür, bu kısım değiştirilmeden aynen icra edilmelidir. İcra memurunun ve icra mahkemesi hâkiminin takip konusu ilamı (veya ilam niteliğindeki belgeyi) yorumlama, değiştirme, tavzih etme gibi bir yetkisi yoktur; eğer ilam icraya elverişli değilse (örneğin, tavzih gerektiriyorsa) icra memuru ilamı icraya koymamalı alacaklıdan bu işlemi yapmasını istemelidir; ancak kendisi mahkeme yerine geçerek ilâmdaki eksikliği tamamlayamaz, ilamı yorumlayamaz. Aynı şekilde, icra mahkemesinin de hüküm hakkında yorum yapması mümkün değildir.” (İcra-İflas Hukukunda Şikayet Prof.Dr. Hakan Pekcanıtez Yrd. Doç. Dr. Cemil Simil. 2. bası sayfa 187-188).

İlamlı takiplere ilişkin 24. madde gereğince icra emrinde gösterilecek borçlu, aleyhine hüküm verilen yani ilama göre borçlu olan kişidir. İlama uygun icra emri düzenlemeyen icra müdürünün bu işlemi İİK 41. maddesinin göndermesi ile ilamlı takiplerde de uygulanacak İİK 16. maddesine göre şikayet konusu yapılabilir ve aynı kanunun 18. maddesine göre mahkeme kararlarının doğru infaz edilmesi kamu düzeninden olduğundan süresiz şikayet olarak incelenir.

Bahsedilen hâlin dışında ilama bağlanmış bir alacak için yapılan takipte ilâm borçlusunun borca itiraz hakkı bulunmamaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere İİK 33. maddeye göre sadece “itfa” “imhal” “zamanaşımı” iddiası ile icra mahkemesinden icranın geri bırakılması istenebilir. Bu nedenledir ki mahkemece hükme bağlanmış bir hakka itiraz söz konusu olamayacağından hüküm fıkrasında borcun asıl borçlusunun ve borç miktarının HMK’ nın 297. maddesi gereği açık, şüphe tereddüt bırakmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Somut olayda icra emrini düzenleyecek icra müdüründen beklenemeyecek hatta ilamlı icra ile ilgili başvuruyu incelerken İcra İflas Kanunu 16. maddesi ve İİK 33. maddesi koşulları ile kendisine sınırlı yetki tanınan ilamın hüküm kısmını infazla sorumlu tutulup yorum yapma imkânı bulunmayan İcra Mahkemesinin ilamın içeriğindeki konuyu, konu ile ilgili kanun maddelerini tartışıp (Kat Mülkiyeti Kan. 20-38) infazı sağlaması infaz hukukuna aykırıdır.

Kat Mülkiyeti Kanununa göre aynı borçtan kat maliklerinin de sorumlu olduğu iddiasında bulunan alacaklı, ilamda belirlenen alacaktan yine bu alacağın cins ve miktarına göre sorumluluğu oranında kat maliklerine karşı ancak ilâmsız takip yapabilir. Bu durumda da ilâmın borçlusu ve ilamdaki alacak ile ilamsız takibin borçlusu ve kendilerinden oranlanarak istenen alacak farklı olacağından yapılacak ilamsız takip 26.05.2017 tarih 2017/2-2017/3 K sayılı İçtihadı Birleştirme kararına da aykırılık oluşturmayacaktır.

Keza ilamda hakkında hüküm kurulan yönetim hakkında ve ilamda gösterilen alacak için ilâmsız takip yapılırsa içtihadı birleştirmeye aykırılığı düşünülebilir.

Bir alacak ilamın ilamlı takibe konu edilebilmesi için açık net, likit bir miktarı belirten eda hükmü içermesi gerekir. İlama konu hükümde borçlunun kim olduğu, takipte muhatabın kim olacağı hususunda kuşku duraksama bulunmamalıdır. HGK kararında da vurgulandığı üzere yönetim aleyhine dava açılabilir ancak hükmün asıl borçlu kat malikleri açıkça gösterilerek kurulması gerekir. İlamda taraf olmayan şikâyetçiye icra emri gönderilmesi ilamlı takip hükümlerine uygun değildir. Buna rağmen yönetici aleyhine hüküm kurulması hâlinde ancak ve ancak kat maliklerine karşı ilama toplam borç miktarı yönünden atıf yapılmak suretiyle ilamsız takip yapılabilmesi, ilamsız takip prosedüründe mümkün olan itiraz hakkının kullanılması sağlanmalı, itiraz eden kat malikinin sorumlu olup olmadığı, sorumluluğunun miktarı alacaklı tarafından açılacak itirazın iptali davasında açıklığa kavuşturulmalıdır. Aksinin kabulü ilamın yargılamasında yer almayan takip konusu borcun ne kadarlık kısmından sorumlu olduğu net olarak anlaşılamayan kişilerin savunma hakkı ve adil yargılanma hakkının zedelenmesi sonucunu doğuracağı gibi hangi tarihteki kat maliklerinin (fesih tarihi iş kazası tarihi, apartmanda onarımın yapıldığı tarih, yakıtın veya kömürün alındığı tarihteki) hangi oranda (kapıcı gideri için eşit oranda, diğer giderler için arsa payı oranında) sorumlu olduğu hususu farklı yorum ve uygulamalara yol açacaktır.

22.03.2019 tarih 2017/7- 2019/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararında da benimsendiği üzere genel mahkeme ile icra mahkemesi arasında yargılama usulü, ispat vasıtaları ve uygulanacak kanun maddeleri farklılık içerir.

İcra mahkemesinin, takip dayanağı ilamın verildiği genel mahkemelerce tartışma konusu yapılabileceği borcun ve borcun sorumlusunun açık ve net biçimde hükme bağlanması aşamasında değerlendirilebileceği düşünülmeksizin, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu 35 ve 20. maddelerinden bahisle şikâyetin reddine karar verilmesine dair icra mahkemesi kararının yönetici aleyhine verilen ilamla kat maliklerine karşı ilâmlı takip yapılamayacağına dair yukarıda yazılan değişik gerekçe ile bozulması gerekirken onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.






KARŞI OY


Antalya 1. İş Mahkemesinin 2010/708 E., 2012/668 K. sayılı ilamında alacaklı ..., kapıcılık hizmetinden kaynaklı alacağı için Tüsüz Apartmanı Yöneticiliği aleyhine dava açmış, talep mahkemece kısmen hüküm altına alınmış, temyiz müracatı Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 16.04.2013 tarih 2400-6836 sayılı ilamı ile onama ile sonuçlanmıştır.

Alınan bu ilam Antalya 12. İcra Müdürlüğünün 2012/11574 Esas sayılı dosyasından ilamlı icra takibine konu edilmiş, ilamda borçlu olan apartman yönetimi dışında, aynı apartmanda bağımsız bölüm maliki olan şikâyetçiler hakkında da icra emri çıkarılması üzerine, ilamda adları bulunmayan bağımsız bölüm malikleri ilamlı icra şikâyeti yoluyla haklarında çıkarılan icra emrinin iptalini istemişler, icra mahkemesi şikayeti yerinde bulmayarak reddetmiş, Özel Daire, apartman yönetimi hakkında takip yokmuş gibi maddi hata yapmış ise de, şikâyetçiler hakkında doğru bir değerlendirme ile, ilamlı icra takibinde bağımsız bölüm malikleri hakkında doğrudan icra takibine geçilmesinin doğru olmadığını, şikayetçiler hakkındaki takibin iptali gerekeceğinden bahisle red kararını bozmuş, icra mahkemesi önceki gerekçesini genişletmek suretiyle direnme kararı vermiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, ilamlı icra şikâyeti bakımından takibe konu ilamda adları yazılı olmamasına rağmen, apartman yönetimi hakkında alınmış bir ilama bağlı olarak, ilam alacaklısı tarafından bağımsız bölüm maliki olmaları sebebiyle bu ilama bağlı olarak, icra emri çıkarılmasının takip hukuku ilkelerine uygun olup olmadığı, ilamlı icra şikayetinin kabulünün gerekip gerekmediği, şikayeti reddeden icra mahkemesi kararının isabetli olup olmadığıdır.

Çoğunluk görüşü, ilamlı icra şikâyetinin icra mahkemesince reddedilmiş olmasının isabetli olduğu yönündedir.

Kat Mülkiyeti Kanunun 20, 35 ve 38 maddeleri uyarınca, apartman yönetimi hakkında alınan ilamda, apartman yönetiminin kat maliklerini temsilen bulunduğu, 20. madde uyarınca başka türlü anlaşma yok ise bağımsız bölüm maliklerinin eşit şekilde sorumluluklarının doğduğu, bağımsız bölüm maliklerine adları ilamda yer almasa da icra emri çıkarılmasının doğru ve isabetli olduğu kanaatine sahiptirler.

Böyle bir sonuca ulaşılmış olmasının hukuki istikrar ve güveni zedeleyici olması bir yana, şekli hukuk ilkelerini özünde barındıran takip hukuku ilkelerine de aykırı düşeceği kanaatini taşıyorum.

Sıkı şekil şartlarına tabi takip hukukunda, ilamın infazında kapsamı yorumlama yolu ile genişletilemeyeceği geniş bir kabul görürken, bu genel kabulün aksine, ilamda adı geçmeyen borçlular ilamın tarafı borçlusu hâline getirilmektedir.

İstisnaların dar yorumlanması asıl olduğunu, istisnai bir düzenleme içeren HMK 124. maddesinde de belirli şartların varlığı hâlinde hâkimin taktirine bağlı olarak taraf değişikliği imkânı kabul edilmiş olmasına karşın, aynı düzenlenin kıyas yoluyla dahi takip hukukuna taşınamayacağı kanaatindeyim. Zira icra takip hukukunda icra memuruna tanınan taktir yetkisi sınırlı olup kanunun böyle bir taktir hakkı tanımadığı konuda, icra memuruna insiyatif tanımak kanunilik ilkesine aykırılık olacaktır.

İlamlı icra takibinde, ilamın borçlusu apartman yönetimi dışında bağımsız bölüm maliklerinin kimlerden oluştuğu, kimlerin ne şekilde ne miktar borçlu olduğu, borçlarının eşit belirlenip belirlenemediği, ana sözleşmede başka şeklide düzenleme olup olmadığı konusunda icra memuruna araştırma yapma yükümlülüğü getirilmektedir ki, kanunilik ilkesi karşısında bunların dinlenme imkânı yoktur. İcra memuruna, dar yetkili icra hâkimine karar alma yetkisinin tanınması, anılan ilkeye aykırılık oluşturacaktır.

Kat maliklerine temsilen apartman yönetimine dava açma ile, ilamda adları yazılı olmadığı halde, bağımsız bölüm malikleri olmaları sebebiyle icra emri çıkarılması hâlinin iki farklı hâl olduğu hâlde dikkatten kaçırıldığı kanaatindeyim. İlki için içtihaden sonuca gidilebilir ise de, ikinci hâl için isabetli yolun kanuni düzenleme yapma ihtiyacı olduğudur.

Olayımız temsil yetkisi kapsamında apartman yönetimi hakkında alınan ilamın bağımsız bölüm maliklerine teşmiline yönelik olup, bu yol açıldığında, maddi hukuk açısından müteselsil borçlulardan biri hakkında alınan bir ilamın, ihtiyari takip ve dava arkadaşlığı olduğuna bakılmaksızın, diğer bir müteselsil bir borçlu hakkında infazının istenmesi ve teşmiline götürür ki, böyle bir talep dinlenemez.

Somut olayda Özel Dairenin apartman yönetimi hakkındaki maddi hatası düzeltilerek, ilamda adları yazılı olmayan bağımsız bölüm malikleri şikâyetçiler açısından, ilamlı icra şikayetinin kabulüne karar verilmesi noktasından hükmün bozulması görüşünde olduğumdan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.





KARŞI OY


Apartman yönetimlerinin tüzel kişiliği olmadığından kural olarak dava ve taraf ehliyeti de bulunmamakta ise de 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre apartman yönetimlerinin, görevleri kapsamındaki konularda dava ve taraf ehliyeti bulunduğu kabul edilmektedir.

Subjektif hak kendisinden istenebilecek olan gerçek ya da tüzel kişi hakkında dava açılabilir veya takip yapılabilir. 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 35. maddesinde yöneticinin görevleri sayılmış ve aynı Yasanın 38. maddesinde ise, yöneticinin kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu bulunduğu belirtilmiştir. Apartman yönetiminin tüzel kişiliği yok ise de; yönetici Yasadan ve yönetim plânından kaynaklanan yetkisine dayanarak üçüncü kişilerle borç ve alacak ilişkisi doğuracak sözleşmeler yapabilir. Kat maliklerinin vekili olduğundan bu tür sözleşmeler onların adına ve hesabına hukuki sonuç doğurur. Taşınmaz malın yönetiminin gerektirdiği giderleri yapmak ve buna yönelik sözleşme imzalamak 634 Sayılı Yasanın 35. maddesi hükmü kapsamındaki yönetici görevlerindendir.

Apartman yönetimi ile kat malikleri arasındaki ilişkide temsil ve vekâlet hükümleri uygulanacak ise de bu maddi hukuk anlamındadır. Yani yönetim ile kat malikleri arasındaki iç ilişkide temsil ve vekâlete ilişkin maddi hukuk kuralları uygulanacaktır.

Usul hukuku anlamında ise doğrudan temsil ve vekâlet hükümlerine gidilemeyecek dava ve taraf ehliyeti bakımından muhatabın kim olduğuna bakılacaktır. Usul hukuku anlamında yönetim görevine giren konularda apartman yönetiminin dava ve taraf ehliyeti var ise artık usul hukuku anlamında muhatap da apartman yönetimi olup, kat maliklerinin, temsil ve vekalet hükümleri uygulanır diye yönetimden bağımsız olarak ayrı dava açabileceği ya da aleyhlerine doğrudan dava açılabileceğinden söz edilemeyecektir.

Yönetimin görevine giren konularda kat maliklerine de dava ve taraf olma ehliyeti tanınırsa bir dava ile çözülecek konuda her maliki için ayrı dava açılabileceği sonucu ortaya çıkar ki bu usul ekonomisi ilkesine de uygun düşmeyecektir.

Doğrudan kat malikine dava açılabilmesi veya her kat malikinin doğrudan dava açabilmesi, toplumun ihtiyaçları, beklentileri ile de uyumlu olmayıp, usul hukuku anlamında muhatabın apartman yönetimi olması gerektiği kabul edilmelidir.

HGK 5.4.2017 tarihli 2017/1-1282 esas sayılı dosyada 5.4.2017 tarihinde verdiği kararında Kat Mülkiyeti Kanununun 32, 34, 35 ve 38. maddesinden de söz edildikten sonra, apartman yönetiminin yönetim görevi kapsamına giren konularda dava ve taraf olma ehliyeti olduğu kabul edilmiş ve böyle bir durumda yöneticinin vekâletname ile tayin edilen vekil gibi olmadığı, temsil yetkisini özel yasa maddesinden alan temsilci olduğu açıklanmış, sonrasında ise; özellikle, günümüz hayatının getirdiği toplu site yapılaşmaları ya da çok katlı yapılarda kat malikleri sayısının oldukça fazla olması ve maliklerin ortak kullanımına ayrılmış olan tesis ve alanların bir disiplin için bakılması, korunması ve onarılması, başka bir deyişle ortak kullanımdaki yerlerin yönetilmesi gereği karşısında, tüm maliklerin birlikte dava açabileceğinin veya tüm maliklere karşı dava açılması gerektiğinin kabulü uyuşmazlıkları çözümsüzlüğe terk etme sonucunu doğuracağı gibi usul ekonomisi ilkesine de uygun olmadığı belirtilmiştîr.

Apartman yönetimlerinin dava veya takipte taraf olabileceği kabul edilerek bir ehliyet durumu tanındığına ve hukuk alanında hareket imkânı sağlanmış bulunduğuna göre artık apartman yönetimlerini Kat Mülkiyeti Kanunundaki görevleri kapsamında yapacakları işlemlerle sınırlı olmak üzere tüzel kişi benzeri varlık olarak tanımlamak gerekir.

Apartman yönetimleri bu kapsamda tüzel kişi benzeri varlık olduğuna göre açılan davada taraf olabildikleri gibi bu davada verilen ilam nedeniyle icra takibini de bizzat yapabilecekler ve kat maliklerine gidilmeksizin doğrudan haklarında ilamlı icra takibi de yapılabilecektir.

Apartman yönetiminin taraf olduğu bu dava bakımından kat malikleri ise davada taraf olarak yer almamış üçüncü kişi konumunda olup taraf sıfatı kat maliklerinde değil apartman yönetimlerindedir.

Temsil ve vekalet ilişkisi bulunan hallerde usul hukuku bakımından muhatap vekil veya temsilci değildir. Vekil veya temsilciye dava açılamaz. Bu genel kuraldır. Ancak kat mülkiyetiyle ilgili olarak muhatap açıkça apartman yönetimi olarak belirlendiğinden artık temsil ve vekâlete dayanarak kat malikine gidilebileceği sonucuna varılamaz.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; şikâyete konu ilamda apartman yönetimi taraf olarak gösterilmiş olup, kat malikleri taraf olarak yer almamıştır. İlamda doğrudan kat malikleri hakkında hüküm kurulmuş da değildir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 32. maddesinde; para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilâm icra dairesine verilince icra müdürünün borçluya bir icra emri tebliğ edeceği düzenlenmiştir. Takibe konu ilamın borçlusu ilamda taraf olarak gösterilip hakkında eda hükmü kurulan apartman yönetimi olduğundan ilam borçlusu olarak apartman yönetimi hakkında takip yapılması gerekir. Kat malikleri ilam borçlusu olmadığı için haklarında ilamlı icra takibi yapılıp kendilerine icra emri gönderilmesi de mümkün değildir.

İcra müdürü ilamı hüküm kısmına uygun olarak infaz etmekle görevli olup hangi tarihteki kat maliklerinin hangi pay üzerinden bundan sorumlu olduğu, bağımsız bölüm sonradan satın alınmış ise hükme konu alacağın ne kadarından sorumlu olması gerektiği, kat malikinin kendi payına düşen miktarı apartman yönetimine ödeyip ödemediği, müteselsil sorumluluk olup olmadığı gibi yargılamayı gerektiren konularda hüküm kapsamı dışına çıkarak bir inceleme, yorum ve değerlendirme yapmak suretiyle apartman yönetimi hakkındaki hükmü kat malikleri hakkında infaz edebileceğinden de söz edilemez.

Bu durumda ilamın tarafı olmayan kat malikleri hakkında ilamlı icra takibi yapılarak icra emri gönderilmeyeceği için kısmen değişik gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan hükmün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.