1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

1. Hukuk Dairesi 2018/802 E. , 2018/11614 K.

Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
gönderen İctihat
1. Hukuk Dairesi 2018/802 E. , 2018/11614 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu ... parsel sayılı taşınmazının vekil Mediha tarafından diğer davalı ...'a satış suretiyle temlik edildiğini, satış bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil ya da taşınmaz bedelinin davalılardan tazminine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuş, diğer davalı ... ise taşınmazın satışı nedeniyle kendisine bir bedel ödenmediğini bildirmiştir.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece ‘... öncelikle ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/340 esas sayılı dava dosyasının Yargıtay'dan dönüşünün beklenmesi, ilgili kararın bozularak gelmesi halinde eldeki dava ile birleştirilmesi, Yargıtay'dan onanması halinde o dosyadaki maddi olguların eldeki dava ile birlikte yukarıda açıklanan ilkelere göre değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de davacı, tapu iptal ve tescil isteğinin yanında terditli olarak tazminat isteğinde de bulunduğu halde bu konuda olumlu ya ada olumsuz bir değerlendirme yapılmamış olması da isabetli değildir.’ gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, davacının ... sınırları içerisindeki taşınmazlarını satış yetkisini de içerir biçimde ... 2.Noterliğinin 30/11/2011 tarih 13423 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile kayınvalidesi olan davalı ...’yı vekil tayin ettiği, davacıya ait ... ada ... parsel sayılı 381,63 m2 miktarlı arsa nitelikli taşınmazın davalı ... tarafından vekaleten 18/09/2012 tarihinde davalı ...’a 31.000,00 TL bedel karşılığında satış suretiyle temlik edildiği, yapılan keşif sonrasında alınan bilirkişi raporuna göre temlik tarihi itibariyle taşınmazın üzerindeki yapı ile birlikte değerinin 79.412,90 TL olduğu, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/340 Esas sayılı dosyasında davacı ...’in, ..., ... ve ...’ı davalı göstermek suretiyle 16/10/2008 tarihli protokol uyarınca çekişme konusu taşınmazın kendisine devredilmesi hususunun kararlaştırılmasına rağmen tapuda ferağın yapılmadığı iddiasıyla 19/09/2012 tarihinde tapu iptali ve tescil,olmadığı takdirde yapılan masrafların tazminine ilişkin açtığı dava sonunda 04/06/2014 tarihinde davalılar ... ve ... yönünden tazminat talebinin kabulüne ilişkin verilen kararın Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 2016/418 Esas 2016/5248 sayılı ilamı ile onanarak 19/06/2017 tarihinde kesinleştiği, anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen 'Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.' hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Bilindiği üzere vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemli davalarda, vekille alıcının el ve işbirliği içinde kayıt malikini zarara uğratmak kastı ile hareket edip etmediğinin tespiti zorunludur.
Eldeki davada, vekil taşınmazı davalı ...’a 31.000,00 TL bedel karşılığında devretmiş olmasına rağmen gerçek değerin 79.412,90 TL olduğu saptanmış, davalı ... da 31.000,00 TL’den fazla bir miktar ödediği savunmasında bulunmamıştır.
Bu durumda, 79.412,90 TL değerindeki taşınmazın 31.000,00 TL bedelle satılması ile davacı taraf zarara uğratılmıştır.
Hal böyle olunca davacının tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 28/06/2018 tarihinde oybirliğiyle kararz verildi.