1. Hukuk Dairesi 2015/9894 E. , 2018/9421 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.04.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... ve vekili Avukat ... Arışlıel ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali-tescil ve tercihen tazminat isteğine ilşkindir.
Davacı vasisi, davalının, davacının içine düştüğü ruhsal çöküntü ve bunalım halinden yararlanıp hileli davranışlarla kandırmak suretiyle tüm malvarlığı olan 5 parça taşınmazını ölünceye kadar bakım aktiyle üzerine geçirdiğini, bunlardan 4 adedini üçüncü kişilere sattığını ileri sürerek davalı üzerinde kalan 1593 ada 1 nolu parsel bakımından tapu iptali-tescile karar verilmesini istemiş davacının ölümü üzerine, tek mirasçısı olan vasi ... kendisi adına davayı sürdürmüş, gabin ve muris muvazaası iddialarından söz etmiş taşınmazın trampa yoluyla Hazine'ye geçmesi nedeniyle de isteğini tazminata dönüştürmüştür.
Davalı, kesin hüküm itirazında bulunmuş ayrıca, iddiaların doğru olmadığını, davacı ...'e kendisinin baktığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının mirasçısından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, kesin hüküm itirazına konu edilen 2007/16 es.s. davanın gerek hukuki sebebinin farklı olması gerekse husumet nedeniyle reddedilmiş bulunması karşısında, eldeki dava bakımından kesin hüküm oluşturduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Diğer taraftan, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada 'hile' hukuksal nedenine dayanıldığı muris muvazaası yönünden usulüne uygun biçimde açılmış bir dava bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 'hile'(aldatma) genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun(TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun(BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı gibi taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf bu hakkını kullanarak hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda, dava konusu 129 ada 10,11,12 nolu parseller ile 76 ada 11 nolu parselin tamamı ve 1593 ada 1 nolu parselin 600/1294 payı davacı ...(1934 doğ.lu) adına kayıtlı iken, ...'nun noterde düzenlettiği 09.10.2006 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile anılan taşınmazlarının tamamını ölünceye kadar bakım şartıyla davalı ...'a temlikini vaadettiği, davalının da bu sözleşmeye dayanarak taşınmazları 12.10.2006 tarihinde adına tescil ettirdiği sabit olup taşınmazların temlikinin yapıldığı 9-12 Ekim 2006 tarihinden itibaren ileri sürülen olguların öğrenilmesi üzerine, ... tarafından davalı da taraf gösterilmek suretiyle 16 Mart 2007 tarihinde açılan vesayet davasının 19.01.2012 tarihinde kesinleştiği ve 13.06.2012 tarihinde de eldeki davanın açıldığı dikkate alındığında, hak düşürücü sürenin geçmediği de görülmektedir.
Hal böyle olunca, 'hile' iddiası yönünden gerekli araştırmanın yapılması, tarafların tüm delillerinin eksiksiz toplanması ve yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın hukuki niteliğinde yanılgıya düşülerek hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
1. Hukuk Dairesi 2015/9894 E. , 2018/9421 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 22 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 26 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 35 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat