1. Hukuk Dairesi 2015/9793 E. , 2018/8766 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
1. Hukuk Dairesi 2015/9793 E. , 2018/8766 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden1912 doğumlu miras bırakan ... 25.09.2009 tarihinde öldüğü, davacı oğlu ... ile davalı kızı ... mirasçı olarak kaldıkları, murisin 102 ada 41 parsel sayılı taşınmazını 04.08.1993 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalı kızına temlik ettiği, anılan taşınmazın üzerine inşa edilen binada kat irtifakı tesisinden sonra 2 ve 3 numaralı bağımsız bölümlerin davalı ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Kural olarak, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. ( TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illletli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Öte yandan, TBK'nun 611 ve devamı maddelerinde düzenlendiği üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Bireylerin yaşlanma ve yaşlılıkta yalnız kalma korkusu ölünceye kadar bakma sözleşmesinin doğumuna ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla gelişmesine yol açmıştır. Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı olduğu kadar yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı sözleşmelerdendir.Diğer taraftan, TBK'nun 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan, bakım alacaklılarının akit anında özel bakıma muhtaç olmasını aramak, kanunda bulunmayan bir unsuru ilave etmek olacaktır.Bir başka hususta, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasını ileri sürmek bakım alacaklısına tanınmış bir haktır. Bakım alacaklısının ölümünden sonra bu iddia mirasçılar tarafından ileri sürülmüş ise dinlenmez. Bakım alacaklısı sağlığında bakım borcunun yerine getirilmediğini ileri sürmemişse ölümü halinde artık bakıldığının kabulü zorunludur.
Somut olaya gelince murisin sözleşmenin düzenlendiği tarihte 81 yaşında olduğu, eşinin felç geçirdiği, davalının aktin yapılmasından önce de hem felçli annesine hem de miras bırakan babasına baktığı,murisin sözleşmeyi yaptıktan sonra da 16 yıl yaşadığı, bu süre zarfında miras bırakanın bakım borcunun yerine getirilmediği iddiası ile bir dava açmadığı gibi davalı kızı tarafından da bakıldığı sabittir.Dosya kapsamında dinlenen tanıklar ise murisin mal kaçırmasını gerektirecek somut bir olgu ortaya koyamamışlardır.
Tüm bu delil ve olgular, yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde murisin gerçek irade ve amacının mal kaçırmak olmayıp, bakımını sağlamak olduğu, davalının da bakım borcunu yerine getirdiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca ,davanın reddine karar verilmesi gerekirkenyanılgılı değerlendirmeyle, davanın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasa'nın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden1912 doğumlu miras bırakan ... 25.09.2009 tarihinde öldüğü, davacı oğlu ... ile davalı kızı ... mirasçı olarak kaldıkları, murisin 102 ada 41 parsel sayılı taşınmazını 04.08.1993 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalı kızına temlik ettiği, anılan taşınmazın üzerine inşa edilen binada kat irtifakı tesisinden sonra 2 ve 3 numaralı bağımsız bölümlerin davalı ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Kural olarak, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. ( TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illletli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Öte yandan, TBK'nun 611 ve devamı maddelerinde düzenlendiği üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Bireylerin yaşlanma ve yaşlılıkta yalnız kalma korkusu ölünceye kadar bakma sözleşmesinin doğumuna ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla gelişmesine yol açmıştır. Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı olduğu kadar yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı sözleşmelerdendir.Diğer taraftan, TBK'nun 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan, bakım alacaklılarının akit anında özel bakıma muhtaç olmasını aramak, kanunda bulunmayan bir unsuru ilave etmek olacaktır.Bir başka hususta, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasını ileri sürmek bakım alacaklısına tanınmış bir haktır. Bakım alacaklısının ölümünden sonra bu iddia mirasçılar tarafından ileri sürülmüş ise dinlenmez. Bakım alacaklısı sağlığında bakım borcunun yerine getirilmediğini ileri sürmemişse ölümü halinde artık bakıldığının kabulü zorunludur.
Somut olaya gelince murisin sözleşmenin düzenlendiği tarihte 81 yaşında olduğu, eşinin felç geçirdiği, davalının aktin yapılmasından önce de hem felçli annesine hem de miras bırakan babasına baktığı,murisin sözleşmeyi yaptıktan sonra da 16 yıl yaşadığı, bu süre zarfında miras bırakanın bakım borcunun yerine getirilmediği iddiası ile bir dava açmadığı gibi davalı kızı tarafından da bakıldığı sabittir.Dosya kapsamında dinlenen tanıklar ise murisin mal kaçırmasını gerektirecek somut bir olgu ortaya koyamamışlardır.
Tüm bu delil ve olgular, yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde murisin gerçek irade ve amacının mal kaçırmak olmayıp, bakımını sağlamak olduğu, davalının da bakım borcunu yerine getirdiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca ,davanın reddine karar verilmesi gerekirkenyanılgılı değerlendirmeyle, davanın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasa'nın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.