1. Hukuk Dairesi 2016/13918 E. , 2019/6384 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

1. Hukuk Dairesi 2016/13918 E. , 2019/6384 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-ALACAK

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil -alacak davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.12.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar ... vd. vekili Avukat ... ...geldi, ancak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 172/3. maddesi uyarınca dosyadan çekildiğini belirtip savunma yapmadan duruşmadan ayrıldı temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa alacak isteğine ilişkindir.
Davacı, borçlarını ödeyebilmek amacıyla 582 nolu parselini 1.500.000TL'ye satmak üzere dava dışı Necmi Bilgen ile anlaşmaya vardığını, taşınmaz üzerindeki hacizler kaldırıldıktan sonra kalan taşınmaz bedeli ödenince satışı gerçekleştirmesi için vekil ...'e vekaletname verdiğini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanıp davalılarla işbirliği yapmak suretiyle taşınmaz bedeli ödenmeden ve haciz işlemleri tamamlanmadan taşınmazı Necmi Bilgen'in oğlu olan davalı ...'a ve yeğeni olan davalı ...'ya yarı yarıya temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali-tescile, aksi takdirde taşınmaz bedelinin ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, taşınmazın davacının iradesine uygun olarak satıldığını, 700.000TL satış bedelinin de ödendiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, taşınmazın, davacının iradesine aykırı biçimde vekil tarafından el ve işbirliği içerisindeki davalılara temlik edildiği gerekçesiyle tapu iptali-tescil yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden dava konusu 582 parsel sayılı taşınmaz davacı ... adına kayıtlı ve üzerinde 9 adet icra haciz şerhi mevcut iken davacının 04.08.2014 tarihli ve 582 parsele özel vekaletname ile vekil kıldığı ... tarafından 05.08.2014 tarihli resmi akitle yarı yarıya davalılar ... ve ...'e toplam 144.000,00TL bedelle satıldığı görülmektedir.
Bunun yanında davacının vekili olarak satış işlemini yapan davalı ..., diğer davalılardan 700.000TL taşınmaz bedelini aldığına dair kendi imzası bulunan belgeyi dosyaya ibraz etmiştir.
Diğer taraftan davacının daha önce de 1159 ve 1160 nolu parsellerini satması için aynı vekile vekaletname verdiği ve vekil tarafından davalılara satış yapıldığı, anılan satışla ilgili bir sorun yaşanmadığı taraflar arasında çekişmesizdir.
Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda(TBK) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390. maddesi) aynen 'Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.' hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir(TBK'nin 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun(TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 190. maddesinde, 'İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.' 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesinde, 'Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.' şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği açıktır.
Somut olayda, yukarıda değinilen olgular ve tanık anlatımları açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, davacının taşınmazı satış iradesinin bulunduğu, anlaşmaya varılan bedel üzerinden satışın gerçekleştiği, davalılar ... ve ...'in davacıyı zararlandırma kastıyla vekil ... ile el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri kanıtlanamadığı gibi, davalı vekil ...'e taşınmaz bedelini ödedikleri ancak vekil tarafından davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davalılar ... ve ... yönünden tapu iptali-tescil isteğinin reddedilmesi, davalı ... yönünden ise alacak isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalıların temyiz itirazlarının açıklanan nedenden ötürü kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön