1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

1. Hukuk Dairesi 2015/11525 E. , 2019/392 K.

Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
gönderen İctihat
1. Hukuk Dairesi 2015/11525 E. , 2019/392 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.01.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... , Avukat ... ve Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ...geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası ...in, dava konusu 43 ada 17 parsel sayılı taşınmazdaki yapıda bulunan payı ile ...’da sayfa 40, 42, 54, 642’de kayıtlı taşınmazlarını, kendisini miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğlu ...’e satış suretiyle temlik ettiğini aşamalarda, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temliklerin muvazaalı ve bedelsiz olup 3. kişilerden edinilen taşınmazların ise satış bedellerinin mirasbırakan tarafından ödenmek suretiyle gizli bağış yapıldığını ileri sürerek dava konusu 17 parsel sayılı taşınmazdaki yapının 3/48 pay oranında, dava konusu sayfa 40, 42, 54, 642’de kayıtlı taşınmazların 3/24 pay oranında olmak üzere tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemiştir.
Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini, işleri iyi gitmeyen mirasbırakanın dava konusu 17 parsel sayılı taşınmazdaki payını 3. kişiye satmak istemesi üzerine binaya yabancı birinin girmemesi için mirasbırakanın payını bedeli mukabilinde satın aldığını, zaten dava konusu 17 parsel sayılı taşınmazda 3 no’lu dükkanı 14.04.1988 tarihinde 3. kişiden satın almakla paydaş olduğunu, binanın tamamına malik olunca esaslı değişiklik yapıp bugünkü haline getirdiğini, mirasbırakanın diğer çocuklarına birer daire aldığı halde kendisine herhangi bir kazandırmada bulunmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile iptal tescile karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden 1937 doğumlu mirasbırakan ...in 18.06.2009 tarihinde ölümü üzerine dava dışı eşi ..., davacı kızı ..., davalı oğlu ..., dava dışı kızları ... ve ...’in mirasçı kaldıkları, dava konusu 43 ada 17 parsel sayılı taşınmazın 1/2’şer paylarla mirasbırakan Mürtaze ile dava dışı ... tarafından 29.03.1977 tarihinde satın alındığı, 13.02.1980 tarihinde taşınmazda kat mülkiyeti kurulduğu ve 2, 3, 4, 5 no’lu bağımsız bölümlerin dava dışı ..., diğer bağımsız bölümlerin mirasbırakan adına kayıtlı olduğu, dava dışı ...’un adına kayıtlı bağımsız bölümleri 29.03.1988 tarihinde dava dışı ...’a, onun da 14.04.1988 tarihinde davalı ...’e satış yolu ile temlik ettiği, taşınmazın 15.05.1990 tarihinde tashih yolu ile dört katlı kargir otel vasfıyla ½ payının mirasbırakan, ½ payının davalı ... adına tescil edildiği, mirasbırakanın bu taşınmazdaki ½ payını 24.09.1991 tarihinde davalı oğlu ...’e satış yolu ile temlik ettiği ...’da bulunan dava konusu 40 ve 42 parsel sayılı taşınmazların tamamı dava dışı ...adına kayıtlı iken 10.12.1976 tarihli satış işlemiyle tamamının davalı ... adına tescil edildiği, dava konusu 642 parsel sayılı taşınmazın 1/2’şer paylarla dava dışı ...ve ...adlarına kayıtlı iken 10.03.1976 tarihli satış işlemiyle tamamının davalı ... adına tescil edildiği, dava konusu 54 parsel sayılı taşınmazın ½’ şer paylarla dava dışı ... ve mirasbırakan Mürteza adlarına kayıtlı iken 30.11.1984 tarihli satış işlemiyle tamamının davalı ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK'nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, dava konusu 17 parsel sayılı taşınmazdaki ½ pay ile 54 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payın mirasbırakan tarafından temlikinin muvazaalı olduğu davacı tarafından kanıtlanmış değildir.
Diğer yandan, 1.4.1974 tarihli ½ sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, murisin kendi üzerindeki kayıtlı taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi adına kaydettirmesi halinde, diğer bir söyleyişle bedeli ödenerek 'gizli bağış' şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanı sıra, karara, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı koşulları var ise tenkis istenebileceği Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarihli 586/782 21.9.1994 tarihli 248/538 21.12.1994 tarihli 667/856 11.10.1995 tarihli 1995/1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, dava konusu 40, 42, 642 parsel sayılı taşınmazların tamamı ile 54 parsel sayılı taşınmazın ½ payının (dava dışı Zöhre’den alınan) bedellerinin mirasbırakan tarafından ödendiği iddia edilmiş olduğundan bunlar bakımından tenkis incelemesi yapılması gerektiği kuşkusuzdur.
Ne var ki mahkemece tenkis isteği üzerinde durulmamıştır.
Hal böyle olunca, dava konusu tüm taşınmazlar bakımından iptal tescil isteğinin reddedilmesi, dava konusu 17 ve 54 parsel sayılı taşınmazların ½’ şer payı ile dava konusu 40, 42, 642 parsel sayılı taşınmazların alımı sırasında bedellerin mirasbırakan tarafından ödenip ödenmediğinin açıklığa kavuşturulması, ödendiği kanıtlanır ise tenkis isteğinin incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Bilindiği üzere, Anayasanın 141/3. maddesi hükmü gereği bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 186. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı Yasanın 297. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 294. madde de öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Hemen belirtmek gerekir ki 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde hükmün kapsamının hangi hususları içereceği düzenlenmiş olup, aynı maddenin (c) fıkrasında ''Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerini'' içermesi gerektiği belirtilmiştir.Yargıtay denetiminin yapılması bakımından da yerel mahkemenin, kararında gerekçelerini açıkça göstermesi zorunludur.
Kabule göre ise, hükmün gerekçesiz olması, dava konusu 54 parsel sayılı taşınmazın yalnızca ½ payı mirasbırakan tarafından temlik edildiği halde tümü yönünden iptal tescil hükmü kurulması doğru olmadığı gibi dava konusu 40 ve 42 parsel sayılı taşınmazların imara tabi tutulduğu ve bir kısmının başka parsele gittiği fen bilirkişi raporunda belirtilmesine rağmen bu hususun gözardı edilerek hüküm kurulması da isabetli olmamıştır.
Davalı vekilinin değinilen yönlerden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.