1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

1. Hukuk Dairesi 2016/17006 E. , 2020/1543 K.

Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
gönderen İctihat
1. Hukuk Dairesi 2016/17006 E. , 2020/1543 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL


Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü


-KARAR-


Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, 235 ada 94 parseldeki 3 payını kardeşi olan davalıya devrettiğini, karşılığında da 119 ada 103 parseldeki payı devraldığını, ancak evi ve meyve ağaçlarının bulunduğu 119 ada 159 parselin yan tarafında olan arsadaki payını devrettiğini düşünürken evinin bir kısmını ve meyve ağaçlarını da kapsayacak şekil devir yaptığını öğrendiğini ileri sürerek takas ile verilen payı iade edeceğini belirtip 235 ada 94 parseldeki devredilen 3 payının tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, davacının 235 ada 94 parseldeki payına karşılık, 119 ada 103 parseldeki payını ve 24.000,00 TL verdiğini, davacıyı kandırmadığını, yörede 1993 yılında kadastro tespitinin yapıldığını, kesinleşen tapu kayıtlarına istinaden işlem yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının esaslı hataya düştüğü, bu durumun davalı tarafından da bilindiği gerekçesiyle davanın kabulü ile fen bilirkişisinin 20.05.2016 tarihli krokisinde yeşil renkle,sebze ve meyva bahçesi niteliği ile gösterilen ve toplamda 137,54 m2''lik kısmının iptali ile davacı adına tapu siciline tesciline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden dava konusu 235 ada 94 parselin tamamı elbirliği halinde taraflar ve dava dışı mirasçılar adına kayıtlı iken, davacı ...’in 9/52 payını 10.08.2015 tarihinde davalı ...’ye, dava dışı 119 ada 103 parselin tamamı elbirliği halinde taraflar ve dava dışı mirasçılar adına kayıtlı iken, davalı ...’nin 3/52 payını 17.08.2015 tarihinde davacı ...’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

./..







Bilindiği gibi, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35. (BK'nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Somut olaya gelince davacı, dava konusu 235 ada 94 parsel sayılı taşınmazın bitişiğinde evi ve meyva ağaçlarının da yer aldığı 119 ada 59 parsel sayılı taşınmaz maliki olduğunu, gerçekte 235 ada 94 parselde pay sattığını düşünürken, 119 ada 59 parselin içinde olduğunu düşündüğü evi ve meyve ağaçlarının bir kısmını sattığını beyan ettiği, ne var ki temlik konusunun 235 ada 94 parsel içinde yer aldığı, davacının gerçek iradesi doğrultusunda 235 ada 94 parseldeki payını sattığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, temliki işlemin iradi olduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de çekişme konusu 235 ada 94 parsel sayılı taşınmaz, paylı mülkiyet üzere olup, davacı, davalıya payını devrettiği halde, taşınmazın ifrazı sonucunu doğuracak şekilde fen bilirkişisinin krokisinde gösterilen kısmın iptali ile davacı adına tescili de doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.