1. Hukuk Dairesi 2016/12732 E. , 2020/4 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

1. Hukuk Dairesi 2016/12732 E. , 2020/4 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babaları ...’in ... parsel sayılı taşınmazı mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak ikinci eşi ...’e temlik ettiğini, davalının taşınmazı alacak maddi gücü bulunmadığını, yine mirasbırakanın kendisine ait taşınmazları satarak ikinci eşinden olma çocuklarına ... parsel sayılı taşınmazı satın aldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., ... parsel sayılı taşınmazın bedelini birikimleri ve mirasbırakanın taşınmaz satışından elde ettiği para ile ödediklerini, taşınmazın üzerinde yer alan binayı altınları ile yaptırdığını, davacıların tehditleri nedeniyle mirasbırakanın taşınmazlarını satıp parasını davacılara verdiğini, mirasbırakanın ... parsel sayılı taşınmazı da kendisine ve çocuklarına güvence olması amacıyla devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden ... parsel sayılı taşınmaz mirasbırakan ... adına kayıtlı iken 1/3 payını 23.10.1995 tarihinde oğlu ...’e, 1/6 payını 23.11.2006 da oğlu ...’e, 1/2 payını da 28.05.2012 tarihinde eşi ...’e satış suretiyle temlik ettiği, ... parsel sayılı taşınmaz da ... adına kayıtlı iken 23.06.2004 tarihinde ..., ... ve ...’e devredildiği, onların da taşınmazdaki 24/37 paylarını 07.05.2013 tarihinde ...’ya temlik ettiği, mirasbırakanın 30.03.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma çocukları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ikinci eşi ... ve müşterek çocukları ..., ..., ..., ..., ...’in kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda öncelikle, eldeki davada dava dilekçesinde davacı olarak yer alan ... tarafından davayı açan Av. ...’nun vekil tayin edildiğini gösterir herhangi bir vekaletnamenin dosyada bulunmadığı dikkate alındığında ... adına usulüne uygun olarak açılmış bir dava olduğundan söz edilemeyeceği kuşkusuzdur. Ayrıca, dava dilekçesinde ...’in davalı olarak gösterilmesine rağmen mahkemece anılan davalı adına tebligat çıkarılmadığı ve yargılamaya usulünce katılımının sağlanmadığı görülmüştür. Dolayısıyla, ... adına usulüne uygun olarak açılmış bir dava olmamasına rağmen mahkemece ... hakkında hüküm kurulmuş olması ve davalı ... Muhammet’in davaya katılımı sağlanmaksızın yargılama yapılması doğru değildir.
İşin esasına gelince
Dava konusu ... parsel sayılı taşınmaz yönünden taraflar arasındaki uyuşmazlık, murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişiler (davalılar) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 1.4.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, mirasbırakanın kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi bedeli ödenerek 'gizli bağış' şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanı sıra, kararın yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarih 586/782 21.9.1994 tarih 248/538 21.12.1994 tarih 667/856 11.10.1995 tarih 1995/1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş, Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır. Bu nedenle, eldeki davada tenkis isteği bulunmadığı da gözetilerek mahkemece anılan taşınmaz yönünen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması isabetsizdir.
Yine dava konusu eski ... parsel, yeni ... ada ..., ... ada ... ve .. ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise yukarıdaki ilkeler doğrultusunda mirasbırakanın akit tarihindeki mal varlığının tamamının araştırılması, taraflarca usulüne uygun olarak bildirilen tanıkların tamamının dinlenilmesi, mirasbırakanın temlikteki gerçek iradesinin açık ve tereddüte yer bırakmayacak şekilde saptanması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması da doğru değildir.
Hal böyle olunca, davalı ...’e (hala küçük ise velisine) usulüne uygun olarak tebligat yapılması, davacı sıfatı olmayan ... yönünden hüküm kurulmaması, dava konusu ... parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddedilmesi ve (eski ... parsel) yeni ... ada ..., ... ada ... ve ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden değinilen ilkeler uyarınca yargılama yapılması gerekirken anılan hususlar dikkate alınmaksızın hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalıların, yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön