1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

7. Hukuk Dairesi 2015/1458 E. , 2016/8730 K.

Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
gönderen İctihat
7. Hukuk Dairesi 2015/1458 E. , 2016/8730 K.

'İçtihat Metni'
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, davacının asgari geçim indirimi talep etmesi üzerine 23.12.2011 tarihinde işten çıkarıldığını, sigortası yapıldıktan sonra işveren tarafından imzalatılan ibranameyi boşken imzaladığını ve fotokopisini aldığını öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının 23.12.2011 tarihinde iş yerinden ayrıldığını, tüm hak ve alacaklarını alarak 26.12.2011 tarihli ibranameyi imzaladığını, herhangi bir ücret alacağı bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iş akdinin davalı işveren tarafından 23.12.2011 tarihinde haksız ve bildirimsiz olarak fesih edildiği, ibranamedeki miktarın davacıya ödendiğinin ispatlanamaması nedeniyle ibranameye itibar edilmediği kanaatine varılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında, 26.12.2011 tarihli ibranamenin geçerli olup olmadığı ve ibranamede yazılı miktarların davacıya ödenip ödenmediği konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.
İbra sözleşmesi, .... Borçlar Kanununun 115 inci maddesinde düzenlendiği halde, halen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6098 sayılı Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesi “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” hükmünü getirmiştir.
İbranameyle ilgili olarak diğer önemli bir düzenleme ise 6098 sayılı Yasanın 420 inci maddesinde yer almıştır. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.
Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlülüğe girecek olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı bir dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.
İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, İş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.
İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.
Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Somut olayda, davacı, davalı işveren tarafından haklı bir nedene dayanmaksızın iş akdinin feshedildiğini, dosyaya bir örneğini sunduğu doldurulmamış haldeki matbu ibranamenin işveren tarafından sigortaya giriş işlemleri yapıldıktan sonra kendisine imzalatıldığını, imzaladığı bu ibranamenin bir fotokopisini işverenden aldığını iddia etmiştir. Davalı ise, davacının 23.12.2011 tarihinde iş yerinden ayrıldığını ve tüm hak ve alacaklarını alarak 26.12.2011 tarihli ibranameyi imzaladığını savunmuştur. Mahkeme, davalının sunduğu ibranamedeki miktarın davacıya ödendiğinin ispatlanamaması nedeniyle ibranameye itibar etmemiştir. Her ne kadar davacı tarafça, davalı tarafından sigortaya giriş işlemleri yapıldıktan sonra davacıya imzalatıldığı ileri sürülen doldurulmamış halde matbu bir ibraname fotokopisi ibraz edilmiş ise de, bu ibranamede davalıya ilişkin hiçbir kayıt bulunmadığından bu belgeye itibar edilmesi mümkün değildir.
Davalının sunduğu 26.12.2011 tarihli ibranamedeki imzayı ise davacı inkar etmiş, ancak yapılan araştırmada davacının eli ürünü olduğu ortaya çıkmıştır. Davalı şirketin muhasebecisi olan tanık ...., 26.12.2011 tarihli ibranamedeki yazıların ve rakamların kendisine ait olduğunu, davacının bu ibranameyi imzalayıp imzalamadığını hatırlamadığını, ibranamede belirtilen miktarların ödenip ödenmediğini de hatırlamadığını, ödeme işlerine kendilerinin karışmadığını beyan etmiştir. Bu durumda, ibranamede belirtilen miktarların davacıya ödendiği kabul edilemeyeceğinden ibranameye makbuz olarak değer verilmesi mümkün değildir. Ancak, 26.12.2011 tarihli ibranamenin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi gerekmekte olup, ödeme konusunda anlaşamayan tarafların iddialarının araştırılması gerekmektedir. Mahkemece yapılması gereken, davacının ibraname imzalatıldıktan sonra kendisine ödeme yapılmadığı yönündeki iddiası karşısında, ibranamede belirtilen miktarların işverence ödenip ödenmediğinin tespiti için, gerekirse bilirkişi marifetiyle davalı işverenin banka hesapları ile ticari defterleri üzerinde inceleme yaptırarak, fiili olarak ödemenin yapılıp yapılmadığı hususunu tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturduktan sonra, kayıtlarda ibranamede belirtilen miktarların davacıya ödendiği gösterilmiş ise ibranamede belirtilen miktarları mahsup etmek, gösterilmemiş ise de şimdiki gibi karar vermektir.
O halde davalı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazı kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 20/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.