8. Hukuk Dairesi 2016/12544 E. , 2020/1455 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
8. Hukuk Dairesi 2016/12544 E. , 2020/1455 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı muris ...'nın tereke tasfiye memuru tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı, dava konusu 165 ada 9 parsel de kayıtlı arsa vasfındaki taşınmazın 1/2 hissesinin davacı vekil eden adına kayıtlı olduğunu, Vize Sulh hukuk Mahkemesinin 2013/15 Talimat dosyası ile taşınmazda kıymet takdiri yapıldığını, kıymet takdiri raporlarında taşınmaz üzerinde bulunan 'A' harfi ile gösterilen depo ile 'E' harfi ile gösterilen beton sahanın davacılardan ...'a ait olduğunun, yine krokide 'B' harfi ile gösterilen deponun ise davacı vekil edenleri ... ve ...'a ait olduğunun tespitine, dava konusu 165 Ada 9 parsel sayılı taşınmazın malik hanesine şerh olarak tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 26/11/2014 tarihli fen bilirkişisi raporunda 'A' harfi ile gösterilen bina ile 'B' harfi ile gösterilen maviye boyalı binanın bir kısmının kadastro çalışmalarından sonra ve iş bu davadan yaklaşık 2 yıl önce yapıldığı, tanık beyanları ve davacıların müşterek kabullerine göre de 'A' harfi ile gösterilen kırmızı boyalı bina ile 'A' ve 'B' harfi ile gösterilen iki bina arasındaki toplam 341,25 m2'lik beton sahanın 165 Ada 9 parsel maliklerinden davacı ... tarafından yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacılar Ahmet ve ... fen bilirkişi raporunda 'B' harfi ile gösterilen binaya ilişkin taleplerinin bu davacıların dava konusu parselde hisse sahibi olmadıkları gerekçesiyle hukuki menfaatleri olmadığından davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı muris ... tereke tasfiye memuru tarafından temyiz edilmiştir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad.684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad. 722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115)
Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince davacı tarafın paydaşı olduğu 165 ada 9 parsel sayılı taşınmaz hakkında diğer paydaşın mirasçıları tarafından mirasın reddedilmesi sebebiyle Cumhuriyet Savcılığının talebi ile İstanbul Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/112 Tereke dosyası üzerinden satış izni için dava açıldığı, Vize Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/15 Talimat dosyası ile taşınmazda kıymet takdiri yapıldığı, bunun üzerine davacıların taşınmaz üzerinde bulunan bir kısım muhdesatın mülkiyetinin kendilerine ait olduğunun tespiti istemiyle görülen davayı açtığı anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaz hakkında yapılan bir kamulaştırma işlemi veya açılmış bir ortaklığın giderilmesi davası bulunmadığı, tespit davası açılabilmesine imkan tanıyan HUMK'un 106. ve Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi hükmünün somut olayda uygulanmasına imkan olmadığı gözetildiğinde, davacıların tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca Mahkemece hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ: Davalı tarafın temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle, usul ve kanuna aykırı bulunan Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 17.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hükmün davalı muris ...'nın tereke tasfiye memuru tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı, dava konusu 165 ada 9 parsel de kayıtlı arsa vasfındaki taşınmazın 1/2 hissesinin davacı vekil eden adına kayıtlı olduğunu, Vize Sulh hukuk Mahkemesinin 2013/15 Talimat dosyası ile taşınmazda kıymet takdiri yapıldığını, kıymet takdiri raporlarında taşınmaz üzerinde bulunan 'A' harfi ile gösterilen depo ile 'E' harfi ile gösterilen beton sahanın davacılardan ...'a ait olduğunun, yine krokide 'B' harfi ile gösterilen deponun ise davacı vekil edenleri ... ve ...'a ait olduğunun tespitine, dava konusu 165 Ada 9 parsel sayılı taşınmazın malik hanesine şerh olarak tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 26/11/2014 tarihli fen bilirkişisi raporunda 'A' harfi ile gösterilen bina ile 'B' harfi ile gösterilen maviye boyalı binanın bir kısmının kadastro çalışmalarından sonra ve iş bu davadan yaklaşık 2 yıl önce yapıldığı, tanık beyanları ve davacıların müşterek kabullerine göre de 'A' harfi ile gösterilen kırmızı boyalı bina ile 'A' ve 'B' harfi ile gösterilen iki bina arasındaki toplam 341,25 m2'lik beton sahanın 165 Ada 9 parsel maliklerinden davacı ... tarafından yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacılar Ahmet ve ... fen bilirkişi raporunda 'B' harfi ile gösterilen binaya ilişkin taleplerinin bu davacıların dava konusu parselde hisse sahibi olmadıkları gerekçesiyle hukuki menfaatleri olmadığından davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı muris ... tereke tasfiye memuru tarafından temyiz edilmiştir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad.684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad. 722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115)
Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince davacı tarafın paydaşı olduğu 165 ada 9 parsel sayılı taşınmaz hakkında diğer paydaşın mirasçıları tarafından mirasın reddedilmesi sebebiyle Cumhuriyet Savcılığının talebi ile İstanbul Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/112 Tereke dosyası üzerinden satış izni için dava açıldığı, Vize Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/15 Talimat dosyası ile taşınmazda kıymet takdiri yapıldığı, bunun üzerine davacıların taşınmaz üzerinde bulunan bir kısım muhdesatın mülkiyetinin kendilerine ait olduğunun tespiti istemiyle görülen davayı açtığı anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaz hakkında yapılan bir kamulaştırma işlemi veya açılmış bir ortaklığın giderilmesi davası bulunmadığı, tespit davası açılabilmesine imkan tanıyan HUMK'un 106. ve Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesi hükmünün somut olayda uygulanmasına imkan olmadığı gözetildiğinde, davacıların tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca Mahkemece hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ: Davalı tarafın temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle, usul ve kanuna aykırı bulunan Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 17.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.